Finlandiya'yı çeşitli zamanlarda ziyaret ettim. Ülkenin çeşitli bölgelerinde yaşadım. Büyük şehirlerde, göller ve ormanlar arasındaki ücra köylerde bulundum. Finler'in günlük uğraşlarını, yortu günlerindeki oyun ve eğlencelerini izledim. Kısacası bu milletin müziğini, edebiyatını, sanatını, tiyatrosunu ve mimarisini tek tek inceledim. İçtenlikle itiraf etmeliyim ki tüm bu uğraşlar karşısında hayretim daha da arttı. Finlandiya'ya olan her seyahatimde yabancılar için sevimsiz görünen ama inadına çalışkan olan kuzeyin bu küçük ve sakin milletini daha fazla takdir etmeye ve hayran olmaya başladım.
Fin milletinin hayatında başlıca iki şey kayda değerdir: Birincisi, Rus ihtilaline kadar Finlerin bağımsız bir hayatlarının olmayışı; ikincisi ise bu milletin başlı başına ve büyük güç sayılacak ve kendilerine önderlik edecek büyük adamlar yetiştirmemiş olmasıdır. Finlerin sahip oldukları büyük kültür ve medeniyet, halkın bizzat kendi çabasının ürünüdür.
Finler, Rusya'nın kuzeybatısındaki en uç köşeye yerleşmişlerdir. Öte yandan Finlandiya, İsveç'e komşudur. 1811 yılına kadar Finler, İsveç egemenliği altında bulunmuşlardır. O zaman İsveçliler'in Finlere karşı olan tutumu, Avusturyalıların, Voyvodina'daki ve Bosna Hersek'teki Sırplara karşı olan tutumu gibiydi. Ya da Osmanlı egemenliği döneminde Rumların, Bulgarlara karşı olan tutumu gibiydi. Bütün hükümet ve iktidar gücü, ticaret ve sanayi, okullar ve hatta kiliseler bile İsveçlilerin elindeydi.
Bütün kamu memurları, hakimler, askerler, rahipler ve öğretmenler İsveçliler'den seçilirdi. İsveçliler kendilerini uygarlıkça üstün gördüklerinden Finleri alt bir ırk mensubu olarak görürler ve onlara karşı sürekli o şekilde davranırlardı. Finler, İsveçlilerle aynı siyasi haklara sahip olmakla birlikte, düşünsel ekonomik ve hatta ahlaki yönden bile geri bırakılmışlardı.
Bütün bunlar Fin milletinin kültürel gelişimine güçlü etki yapmıştır. 18. yy'ın sonlarına ve hatta 1840 yıllarına kadar Fin kültürü, havasız bir mahzende yetişen bir çiçek gibi zayıf ve solgundur. O dönemde Finler sadece çok az okuma yazmadan başka bir şey bilmiyorlardı.
1808 yılında Rusya ile İsveç arasında çıkan savaşta Rus çarı I. Alexandr, ordusuyla Finlandiya'nın yarısını istila ettikten sonra Borgo şehrinde, bütün Suomi'den seçilmiş delegeleri Fin Ulusal Meclis'i (Seyim) altında toplanmaya davet etmiş. Tüm Suomların (Finler) temsilcilerinden oluşan meclis üyelerine şu soruyu yöneltmiş:
_ Bundan sonra da İsveçlilerin yönetimi altında mı kalmak istersiniz, yoksa ülkenin iç yönetiminde bağımsız olmak şartıyla Rus yönetimine mi geçmeyi istersiniz?
Fin milletinin temsilcileri Rusya'ya iltihak etmeyi kabul etmişler. Bunun üzerine Çar I. Alexandr, Finlerin İsveç egemenliği dönemindeki anayasayla iç yönetimde verilmiş olan haklarla yetinirlerse, kendisinin de bu anayasada belirtilen hakları tanıyacağına ve sözüne sadık kalacağına yemin etmiş.
Finlandiya'nın Rusya'ya iltihakı her iki taraf için de faydalı olmuştur. Aslında Finlandiya yoksul bir ülkedir. Hindistan ve Mısır, İngiltere için öneme sahipti ama Finlandiya, Rusya için böyle bir önem taşımıyordu. Finlandiya, Rusya'nın Kırım'ına, Kafkasya'sına ya da Türkistan'ına benzer bir ülkedir. Rusya, Finlandiya'yı ilhak ettikten sonra hiçbir ekonomik çıkar sağlayamamıştır. Ancak bu ülkenin ilhakı başka bir yönden Rusya'nın işine yaramıştır.
Asıl mesele, Finlandiya sınırının Rusya'nın başkenti Petrograd'a yakın olmasındaydı. Finlandiya sınırından 4 saatlik bir tren yolculuğuyla Petrograd'a varılıyordu. Herhangi bir ülkeyle çıkabilecek savaşta düşman güçlerinin Finlandiya üzerinden başkenti tehdit etmesi tehlikesi vardı. Başkenti olası tehlikeden korumak için Finlandiya'nın işgali uygun görülmüştü.
Öte yandan içte bağımsızlık kazanan Finler, kendilerine özgü kültür ve uygarlığı geliştirme fırsatına kavuşmuşlardı.
Rus işgalinden sonra da İsveç halkının büyük çoğunluğu Finlandiya'da kalmayı tercih etmişti. Ancak bunlar artık ülkenin eski sahipleri değillerdi. Bu durum da yeni vatan kabul edilen Finlandiya'nın kültürel yönden gelişmesi için büyük bir güç kaynağı olmuştu.
İlk dönemlerde ülkenin kültürel gelişimi için uğraş verenlerin sayısı sınırlıydı. Ülkede aydın konumunda sayılabilecek öğretmen, din adamı ve gençlerin sayısı parmakla gösterilebilecek kadar azdı.Fakat bu durum aydınların gücünün azalmasına değil, artmasına neden olmuştur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE-Grigory Petrov
Исторические романы***WQ*** BİR MİLLETİN UYANIŞI [Kitabın tamamını okuyabilirsiniz] Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Mustafa Kemal Atatürk zamanında Türkçeye ilk kez çevrildi. Atatürk, kitabı okuduğunda bu destansı başarıya tek kelimeyle hayran olmuştu. Derhal kitabın ülke...