Ben önceleri yoksul bir sokak çocuğuydum. Şimdi ise yurdumuz için büyük ve iyi bir güç olduğumu söyleyebilirim.
Ben bu konumumu kime borçluyum?
Tesadüfen dinlediğim bir konferansa değil mi?
Daha önce de söylemiştim. Küçük dükkânımda kurabiye ve şekerlemeler satıyordum. Böyle sınırlı ve ilgisiz bir hayat yaşamaya mahkûm olduğumu düşündükçe canım sıkılıyordu. Az kazanıyordum. Ruhumdaki acıyı dindirmek için içkiye başladım.
Bu sırada ünlü bilim adamlarımızdan biri kasabamıza geldi ve duvarlara şöyle ilanlar astırdı.
"İhtiyar, genç, bilgili, cahil herkesi davet ediyorum!..
Ben bütün hayatımı, güzel ülkemiz Suomi'nin yükselmesine adadım.
Boş zamanlarınızda bana haftada bir saat ayırınız.
Ümit ediyorum ki, bu bir saat içinde alacağınız bilgilerle, hayatınızın bundan sonrası sizin için ve yurdumuz için yararlı olacaktır!.."
Ben o ana kadar birkaç kez açık konferanslara gitmiştim. Orada tanıdıklarıma da rastlamıştım. Doğrusu ben konferanslardan hiç hoşlanmazdım. Çünkü bu konferanslar çoğunlukla o kürsüye çıkmaya layık olmayanlar tarafından verilmekteydi. Bu konferansları verenler, ya dişleri dökülmüş, dindar bir takım kişilerdi ki, genellikle bizim anlamadığımız şeyleri mırıldanır dururlardı ya da genç, ama şarlatan tipli kimselerdi ki, ciddi düşünceler sergileyecekleri yerde saçma sapan şeyler söylerlerdi. Üçüncü türden olanları da Eğitim Bakanlığı'nın memurlarıdır. Bunlar da devletten harcırah ve fazla mesai ücreti almak için dolaşırlardı. O güne kadar dinlediğim konferansların hayati bir konusu yoktu.
Bu kez kasabamıza gelen bilim adamlarının konferans ilanı birçok kimsenin ilgisini çekmişti. Tabi ben de bu konferansa gittim. Salon hınca hınç doluydu. Konferans beni heyecanlandırdı, derin uykudan uyandırdı. Hayatın anlamını öğretti. Amacıma nasıl ulaşabileceğimi gösterdi bana.
Konferansın konusu "Yağmalanmış Kitap"tı. Konuşmacı ise Robinson Crusoe'dan (*) söz ediyordu. İfade biçimi Sokrates'in dili gibiydi. Hem derin felsefi konuları anlatıyor, hem de çocukların bile anlayacağı kadar sade bir dil kullanıyordu.
Şöyle diyordu konuşmacı:
"İnsanlık her zaman koca bir çocuğa benzemiştir. İnsanlar kendi aralarındaki anlaşmazlıkları kavga ve gürültüyle çözmeye kalkışırlar. Allah inancı ve hayır işlemek gibi istek ve düşüncelerini bile şiddet yoluyla savunmaya yeltenirler. Hikmet ve felsefe konularını oyun ve eğlence hâline getirirler.
Birçoğunuz Robinson'un hikâyesini okumuş veya duymuşsunuzdur.
Ne zaman okudunuz? Küçükken değil mi?
Diyorlar ki: Robinson küçük çocuklara mahsustur.
Kesinlikle hayır! Bu kitap büyük bir millet olmak isteyen her millet için bir felsefe kitabıdır. Robinson, dünyanın en büyük kahramanıdır. Bütün kahramanların üstünde bir kahramandır. Romulus'ten, Cesar'dan, Napoleon'dan daha büyüktür. O, uygarlık alanında bir kahramandır, sarsılmaz bir iradenin canlı bir örneğidir.
Robinson Crusoe, İngiltere'nin ve Kuzey Amerika'nın büyüklük ve kudretlerinin anlaşılmasına hizmet eden bir delil, bir anahtardır. Robinson, yeryüzünde sevincin müjdecisi ve havarisidir. Leonardi, Schopenhauer ve Hartmann'dan çok daha filozoftur. O, daha iyi bir insan hayatının sağlanması için yapılan savaşta zaferi teşvik ve ilan etmiştir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE-Grigory Petrov
Historical Fiction***WQ*** BİR MİLLETİN UYANIŞI [Kitabın tamamını okuyabilirsiniz] Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Mustafa Kemal Atatürk zamanında Türkçeye ilk kez çevrildi. Atatürk, kitabı okuduğunda bu destansı başarıya tek kelimeyle hayran olmuştu. Derhal kitabın ülke...