8. Anne-Baba ve Çocuklar

1.5K 16 1
                                    

"Yeni nesillere akılcı bir terbiye verme meselesi..."

Snelman ile arkadaşları Finlandiya'yı uyandırmak için bütün ümitlerini buna bağlamışlardı. Gençlik meselesi Snelman'ın en sevdiği bir konu ve aynı zamanda kendisinin en hassas ve ıstırap duyduğu meselesiydi.

Snelman kimi zaman gençleri yüzlerine karşı azarlıyor ve kınıyor ama bazı yaşlı kimselerin gençlerin hayırsızlığı ve bozuk ahlâklarından dolayı şikayet etmeleri üzerine sürekli gençleri savunuyordu. Şöyle diyordu:

- Kabahat gerçlerde değil, sizdedir. Siz gençleri nasıl terbiye ederseniz, onlar da öyle yetişir. Gençlere verdiğiniz terbiye nedir? Sadece hiç!..

Anneler ev işleri ve yemek yapmakla; babalar da memuriyet, ticaret, dükkân veya fabrika işleriyle meşgul olurlar. Geceleri de geç vakitlere kadar zamanlarını kahvehane ve kulüplerde oturarak ve iskambil oynayarak geçirirler. Ama çocuklarıyla asla meşgul olmazlar. Çünkü bunun için vakitleri yoktur. Hem sonra çocuklarla meşgul olmak insanı yoran ve usandıran bir iştir.

Bunlar çocuklarıyla konuşmazlar, onların yaşantılarıyla ilgilenmezler. Sadece boş zamanlarında çocuklarını sevip okşamayı bilirler ve onlara şekerleme ve oyuncaklar almaktan öte başka bir şey yapmazlar. Sonra da, "Haydi bakalım, şimdi odanıza çekilin, gürültü etmeden kendi kendinize oynayın." derler.

Aslında bunun anlamı şudur:

"Başımızdan defolun da ne isterseniz yapın! Sadece bizi rahatsız etmeyin."

Bu durum karşısında çocuğun aklı, fikri, ruhu, işlenmemiş bir tarla gibi kalır. Buraya yararlı hiçbir şey ekilmiş olmaz. Arasıra çocuklara iyilik, doğruluk ve sevgiden bahsedilse bile, bunlar genellikle ruhsuz, kupkuru, taş gibi sert ve çocuğa yabancı sözlerdir.

Anne-baba, çocuğun ruhunu ilgilendirecek sözler söylenmesini istemezler. İsteseler bile bunu nasıl yapacakarım bilemezler. Onların sıradan ve ısmarlama nasihatleri çocuğun hassas ruhunda yankılar uyandırmaz.

Doğrusunu söylemek gerekirse, çocuğun anne-babası sağ olduğu halde ve evde bunlardan başka birçok halalar, teyzeler, dayılar ve amcalar olduğu hâlde çocuk yetim gibi büyümektedir.

Bazı ailelerde çocuklar çok iyi beslenirler, iyi giydirilirler, sağlığına vücut sağlığına dikkat edilir. Ancak tüm bunlara rağmen çocuk ruhunun saflığı, açlığı ve süsü ihmal edilir.

Doğrusu bu şartlar altında yetişen çocukların, olduklarından daha fazla yaramaz yetişmediklerine şaşmamalıdır. Çocuklar büyüyüp de bazı şeyleri anlamaya başladıklarında, aile hayatına katıldıklarında, aileden ne alır ve ne görürler ki?

Kentlerin, kasabaların, köylerin meydanlıklarında birtakım çöplerin, pisliklerin ve gübrelerin yığıldığını görenler, "Bunlar sağlık kurallarına aykırıdır; ne rezalettir bu böyle?" diye feveran ederler.

Şimdi siz, evlat sahibi anne-babalar!..

Bir kere düşününüz. Kendi vicdanınıza danışarak bir karar veriniz. İçinde bulunduğu aile çevresi ve havası çocukların kişiliklerinin sağlıklı bir şekilde oluşmasında ne derece olumludur?

Çocuklara, "Yalan söyleme, yaramazlık yapma, bu hareket kötüdür, nefret uyandırır, günahtır." gibi nasihatlerde bulunurlar ama bu nasihatleri veren kişiler birbirlerini aldatırlar.

Çocukları aldatırlar ve yine çocuklara "Kimseyi incitmeyiniz, nezaketli ve terbiyeli olunuz." derler. Ancak kendileri bu kurallara uymayı düşünmezler.

Çocuklar aldatılmayı çabuk fark ederler. Önce hayret ederler. Anne babalarının kendilerine kötü ve günah diye gösterdikleri şeyleri nasıl olup da bizzat kendilerinin işlediklerini anlayamazlar.

BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE-Grigory PetrovHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin