Bölüm 3-Havaalanı

2 0 0
                                    

Lacivert gömleğimi giydiğim anda kapı tıklatıldı. Kapıyı açtığımda Taylor elinde bir anahtar, kapıya yaslanmıştı. Gülümsemesi kendini beğenmişti.

Elindeki anahtara kuşkuyla baktım. “Bunu nereden buldun?” Çapkın ifadesini takındı. ”Görev araçlarından biri. Sonuçta bir casusu almaya gidiyoruz.” Ona kızgınca baktım. Kathleen odada uyuyordu ve hala bir görevimizin olmadığını sanıyordu. Yavru kedi taklidi yaparak  “Peki,özür dilerim.” dedi. Bugün ona kızgın kalamayacağımı biliyordu.

Birkaç gün önce Supernatural izlerken tanımadığım bir adresten bir e-posta almıştım.Hiçbir şey yazmıyordu, onun yerine şifreli bir dosya vardı. Kaynağını bilmediğim dosyaları açmamak gibi bir huyum vardır. Bu yüzden bilgisayarımı Taylor’a götürdüm. Bilgisayarlarla ilgili doğal bir yeteneği vardı.

Bana dosyayı açamadı ama e-posa adresinin sahibini buldu. Jason Fontana. Şansa bakın ki kendisi babam olur.

Şifreyi bulmak için bayağı uğraştık. Benim doğum günüm, babamın doğum günü, İsviçre Ulusal Günü… Meğer benim Yuva’ya kabul edildiğim tarihmiş.

Bir metin dosyası göndermişti. Onu iki gün sonra öğle saatlerinde Zürih Havaalanından almamızı istemişti. Ve e-postayı açmama yardım ettiği için Taylor’a da teşekkür etmişti.

Ah baba ah… Beni çok iyi tanıyordu.

Sonuçta şu anda Zürih Havaalanına ne iş çevirdiği belli olmayan bir adamı almaya gidiyorduk.

Otoparka giderken bizden birkaç yaş küçük olan bazı kızların gülüşmesini duyduk. Taylor onlara bakıp çarpık bir bakış attığında bir kızın bayıldığına yemin edebilirdim.

“Bunu yapmak hoşuna gidiyor.” Ah evet, bunun için onu suçluyordum. “Tabii ki de. Her erkek şımartılmaya ihtiyaç duyar.” Cevabına gözlerimi devirdim.

Yine de gizlice ona baktım. Beyaz gömleği, dağınık kahverengi saçlarıyla gayet iyi görünüyordu. Aşık olacağı kızın çok şanslı olacağı açıktı.

Düşüncelerimden siyah lüks arabanın yanına gelince sıyrıldım. “Bunu bize mi verdiler?” Şaşkınlığımı anlamak zor değildi. “Aslında daha çok babana. Onun bizi engelleyebileceğini düşünüyorlar.” Arabaya binerken yüzüne şüpheyle baktım. Havaalanına canlı gitmek istiyordum.

Yuva’nın bulunduğu dağdan inerken iyi bir radyo istasyonu buldu ve çalan şarkıya eşlik etmeye başladı. Özgürlüğü anlatan güzel bir şarkıydı. Açık camdan gelen dağ havasıyla birleşince insana her şeyi yapabilecekmiş gibi hissettiriyordu.

Özgürlük benim tek aşkımdı.  Kısıtlanmayı hiçbir zaman sevmemiştim. Bu yüzden genelde tek başıma takılırdım. Başkasını üzmemek için söyleyemediklerim, başkasının rahatını bozmamak için yapamadıklarım; benim sinirimi bozardı.

Benim de istisnalarım vardı elbet. Ancak babam ya da yakın arkadaşlarım için özgürlüğümden vazgeçebilirdim. Maalesef, sevgi özgürlüğü sevmiyordu.

Gökyüzü ve deniz bana hep özgür hissettirirdi.  Mavi ise en sevdiğim renkti. Küçükken, sadece maviliğin içinde olabilmek için pilot olmak istiyordum.

Babam benim tam bir İsviçreli olmak için doğduğumu, bu kadar özgürlüğüme düşkün olduğum için gözlerimin mavi olduğunu söylerdi. Hatta sırf bu nedenle kod adım Okyanus’tu.

Aşık olduğum mavi gökyüzünde uçaklar görünce havaalanına geldiğimizi anladım. Taylor, arabayı ücretli otoparka sokup dış hatlar terminalinin önüne park etti. Babam 15 dakika içinde gelse iyi olurdu. Para ödemek istemiyorduk.

Dünyayı Değiştiren AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin