4

106 6 0
                                    

Multimedia: Rheanna

Odamda, daha doğrusu kişisel hapishanem olarak tahsil edilmiş bir saray köşesinde, yatağın içine girmiş ağlıyordum. Hah, ne harika!

Normal koşullarda ağlamaktan pek hoşlanmasam da, iyi geldiğini itiraf etmek zorundaydım. Yıllardır içimde tuttuğum ne varsa, hepsi ama hepsi teker teker su yüzüne çıkıyordu. Üzerimden büyük bir yük kalkmış gibiydi. Üzerimden atamadığım, hepsinden daha ağır bir yük haricinde.

İhanet insanın canını böylesine acıtmamalıydı.

Ailemi kaybettiğimden beri canım ilk kez bu kadar yanıyordu. Yatağın içinde olabildiğince kıvrıldım ve gözlerimi sağ elime dağlanmış olan işarete baktım. Bir gece belirivermişti işte, ben daha ne olduğunu bile anlamadan hayatımı mahvetmişti. Elimdeki hilal işaretinin rengi o kadar koyuydu ki, kendimi boşluğa bakıyormuşum gibi hissetmekten alıkoyamıyordum.

Aaron... O adam elimden bir dost almıştı. Gabe'e ne kadar kızmak istesem de olmuyordu, eninde sonunda her şeyin suçlusu Aaron oluveriyordu.

Sinsice onu dibime kadar sokmuştu.

Her ikisinden de nefret ediyordum.

Odanın kapısı, ne bir uyarı ne bir tıklama, aniden aralandı. Kimin geldiğine bakmama gerek yoktu, O'nu hissedebiliyordum. Islak yüzümü de gizlememe gerek yoktu, O hissederdi, yine de başımı yastığa olabildiğince gömdüm.

Sert ve sağlam adım seslerini duydum. Yatağın kenarının çökmesiyle de yatağa oturduğunu anladım. Benden ne istiyordu yine? Neden kendimi iyi hissedene kadar bile müsaade edemiyordu? Onu istemediğimi göremiyor muydu?

"Rheanna."

Adım onun sesiyle birlikte çok melodik, çok sakinleştirici bir ninni gibiydi. Şefkatle konuşuyordu, tüm o kararlı tavırlarına rağmen beni incitmekten korktuğu belliydi.

"Git buradan!"

Bunun kibar olmadığını biliyordum, Kraliçe Tatiana bana oldukça sinirlenirdi. Ama kimin umurundaydı ki!?

Kurallara karşı gelmek, asi olmak için yapabileceğim en iyi şey vahşi olmaktı. Kaçamazdım. Ölemezdim bile, Ay'lar Güneş'leri ölmeden ölemezdi.

Çok saçmaydı ama evrenin işleyişine müdahale edecek halim de yoktu ya! Lanet olası bir iyileşme özelliğim vardı.

"Gidemem. Seni böyle bırakamam."

Söylemek istediğim tonla alaycı cümleyi yuttum ve sinirle ağır yorgandan kurtuldum. Üstüne saldırdım, bilinçaltım şu vahşi olma olayını yanlış anlamış olmalıydı ya da bir sinir krizi geçiriyordum.

"Defol buradan! Her şey senin suçun! Git!"

Belki mantıklı konuşmuyordum, belki bir anlam ifade etmiyordu onun için ama benim de sinirimi birinden çıkarmam gerekiyordu. Tırnaklarımla o kusursuz yüzünde izler bırakmak için üstüne atılsam da beni deli eden sakinliğiyle ellerimi tuttu.

Temas... Teninin tenime değdiği anda hissettiğim duygu... Nefesim kesildi. Boğazım düğümlenmişti. Tüm vücudum irkildi. Parmak uçlarım zonkluyor, ellerim şiddetle titriyordu. Gözlerine baktığımda onun da aynı durumda olduğunu fark ettim. Göz bebekleri büyümüş, o güzel mavi gözleri iyice açılmıştı.

Yüzünde şaşkınlık vardı. O da bunu beklemiyordu anlaşılan.

Elini kaldırdı ve yüzüme doğru yaklaştırdı, sonra sanki bir rüyadan uyanır gibi kafasını iki yana sallayıp ayağa hızla kalktı. Bu şey her neyse benim kadar onu da korkutuyordu.

Güneş ve AyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin