Uyandığında kendini yatağında buldu. Yine aynı şey olmuştu. Ama bu sefer biraz farklı. Onun nefesini hissetmişti. Gerçekten onun nefesi miydi yoksa bir yanılgı mı?
Ürkerek yatakta doğruldu. Yüzünü sıvazlamak için elini yüzüne götürdüğünde ağladığını fark etti. İç geçirdi ve ellerinin tersiyle yüzünü sildi.
Telefonunu alıp saate baktığında öğlen 3 olduğunu gördü.Yatağından kalktı ve üstündekileri çıkardı. Aynanın karşısında durdu ve kendine baktı. Cılız bedenin her yeri yaraydı.
Hayır şiddet falan görmüyordu.
Her uyandığında nasıl olduğunu bilmediği birkaç yara ve morluk vücudunda yer ediniyordu. Artık şaşırmıyordu. Kaç yıldır böyledi? 2 mi? 3 mü? Saymıyordu.Duşa girip çıktıktan sonra yeni oluşan yaralara pansuman yaptı. Çok çelimsiz olduğu için normal insanlar gibi bir şey yapmadan yarayı açık bıraksa enfeksiyondan hastanelik olabilirdi.
Üstüne beyaz yakasız gömleğini, altına ise siyah pantolonunu giydikten sonra mutfağa gidip kendine kahve yaptı. Evi büyük falan değildi. Üstelik yeni taşınmıştı. Kutu kadar olmasına rağmen ona yetiyordu.
Kahvaltı yapmayı pek sevmezdi. Her zaman yalnız yemekten nefret etmişti. Fakat elinden bir şey gelmiyordu.
Yeni taşındığı bu şehirde tek bir tanıdığı bile yoktu.Mesleğine gelirsek, evet o bir ressam. Öyle çok ünlülerden değil ama. Sadece kendine ait bir stüdyosu -evindeki odası- ve küçük bir galerisi vardı. Arada şehrin en işlek caddesine gider ve bir iki dolar karşılığında insanları çizerdi.
Kazandığı para kendi geçimi için yeterliydi. Hem daha fazlasına ihtiyacı olursa evindeki boş kalan tek odayı kiralayabilirdi. Böylece hem yalnızlıktan da kurtulmuş olurdu. Bu fikir aklından geçtiği an gözleri parladı. Bunu daha sonra uygulamak için aklının bir köşesine koydu.
Şimdi gidip galeriyi açması gerekiyordu. Saatin 4'e doğru geldiğini görünce aceleyle evden çıktı.Ara sokaklardan geçip şehrin en işlek caddesine geldi. Kutu kadar ama bir o kadar sevimli, muhteşem resimlerinin olduğu -kendisi muhteşem olduğunu düşünmüyordu- galerisini açtı.
Gün boyu toplasan belki 10-15 kişi anca gelmişti. Hava kararmış, güneş yerini aya bırakmıştı.
Gözlerini kaşıyıp esnedi. Bugün hiç birini çizesi gelmemişti. Galerisini kapatıp, akşam yemeği için bir tavukçunun yolunu tuttu.Bugün bir şeyler ona garip geliyordu.
Şehrin en işlek caddesi denilen yer çok az kişiyle doluydu. Arada ensesinde bir sıcaklık hissediyor, sanki biri onu takip ediyor gibiydi. Sokak lambaları daha az yanıyordu.
Elleri pantolonunun cebindeydi. Sağ elini çıkardı ve önüne gelen saçlarını geriye attı. Hafif bir rüzgar esti. Etrafta hoş bir koku duyuldu.
Parfüm? Ah hayır, o kadar ağır değil.
Çiçek? Hayır, o kadar da hafif değil.Sanki birinin ten kokusu gibiydi.
Hoşuna gitti ve kokuyu derinliklerine kadar çekti.
Ensesindeki sıcaklığı tekrar hissetti.
Sıcaklık ve bu hoş koku onu tamamen çevrelemiş, etkisi altına almıştı.Gözlerini kapattı ve yine...
Yine onu gördü...