7: "let him go"

1.1K 122 37
                                    

Jungkook koca bir bilinmemezlikten başka bir şey değildi.

Tek dizi benimkiyle temas ederken, gözleri karanlık ortama rağmen tanrısal bir kutsanmışlıkla parıl parıl durarak beni izliyorlardı. Bakışlarındaki hedef tam olarak benim yüzümdü, ve bakış şekli öylesine narin duruyordu ki; arkadaşça olduğu konusunda şüpheye düşüyordum. Bana çok güzel bakıyordu, sanki dünyadaki tek görünür şey benmişim gibi. Kokusu burnuma doluyordu. Acıyla kasılmış dudaklarım, ağır ağır gevşedi, sımsıkı kapalı ağzımın çoktan unuttuğu bir tebessüm, dudaklarımın kıyısında hafif ve ürkekçe belirmeye başladı. Onca zahmete mal olan bu sevgim sarsılıyordu, kanım çekilmiş gibi hissetmem beni çok güçsüz biri kılıyordu. Kendime acıyordum, ona çok aşıktım. Bana böyle bakarken nasıl olmazdım?

Şu anda kendimi değerli hissetmekten alıkoyamasam da birkaç saat önce söylediği arkadaşlık hakkındaki cümleleri aklımdaki düşünceleri birer birer yok ediyor, beni uçurumlardan yuvarlıyordu. Şu anda çizmek istediğim bir portre gibi duruyordu. Odamın ortasında kurulmuş bir resim sehpasının üzerinde, olağanüstü güzellikte bakışlara sahip bu adamın resmi dursun istedim. Onu ustalıkla canlandırmak istedim. Yüzümde hoşnut bir gülümseyiş belirmişti ve bir süre gözlerinde oyalanmak istemiştim. Ama sanırım gereğinden fazla bakmıştım.

Çoktan ölmüş yüreğimi acıtması gereken hiçbir şey yoktu aslında, fakat kara bir his bedenimi güçsüzleştirmeye devam ediyor, içimi yırtıp kanatıyordu.

Gülüşümü silerek yeniden kalabalığa döndüğümde, kalbimin sakinleştiğini gördüm. Kalbimi hızlandırdığını bile fark etmemiştim,  ona aşık olmaya o kadar alışmıştım.

Baekhyun insanların arasından belli olan şık gömleğiyle buraya doğru yaklaşırken yüzünde büyüyen bir şok ifadesini gördüm. Oldukça şaşırmış durmasının sebebi, yanımda duran adamdı. Boğazımı temizleyerek Jungkook'tan biraz uzağa kaydım ve gülümsedim. "Hey."

Baekhyun onu hafifçe eğilerek selamladıktan sonra yanıma oturduğunda gerçek olmayan bir gülümseme yüzündeki yerini aldı. "Merhaba Jungkook, Baekhyun ben." Uzattığı eline baktım.

Eli havada kalacak diye nedensizce gerilirken Jungkook tutup kibarca sıktı. "Merhaba, Jungkook." İkisi birbirine insanlarla dolu mekana rağmen sessiz bakışlar atarken boğazımı temizledim. "Geldiğinden haberim yoktu, göndermeye çalıştım ama onu gönderemiyorum." Kaşımın bitiş noktasını parmağımla kaşıdım. Saçma olmasına rağmen önemli olan bir buluşma benim yüzümden biraz mahvolmuştu, suçlu ve utanç içinde hissediyordum. Onun yerine tabii.

"Sorun değil diyemem, Jihan da burada olacak." dedi Baekhyun. Onu istemediğinden değildi, benim bu denli aşık olduğum adamı tanımak istediğini daha önce de söylemişti fakat o şu an burada olması gereken son kişiydi. "Neler döndüğünü artık öğrenebilir miyim?" Meraklı ses sol yanımdan yükseldiğinde yanaklarımı şişirerek arkama yaslandım. Ne kadar absürt bir anın içindeydim böyle.

"Jihan'ın Taehyung'u sıkıştırdığı günü, yani senin de olduğun, hyunglarımız öğrenmiş ve onu uyarmaya geliyorlar. Kavgayı önlememiz gerekiyor, hepsi bu." diyen Baekhyun'u başımı sallayarak onaylamıştım.

"Onu döveceklerse tutmayın." Omuz silkti. İç çekebildim sadece, laf anlatılmıyordu.

"Taehyung, Baekhyun!" Jin hyung'un çokta uzak olmayan bir mesafeden yükselen sesiyle üçümüzün de kafası oraya döndü. Uzun boylu üç hyung'um masaya yaklaştı ve bizle selamlaştıktan sonra hep birlikte Jungkook'a baktılar. Jin hyung'ın parmağı şaşkın yüzünden sonra ona doğru kalktı. "Bu-"

Jungkook dudaklarını konuşmak adına aralamıştı ki boğazımı temizleyerek dikkatleri üzerime çektim. "Evet, o. Lütfen oturun. Onu gönderemiyorum ve her şeyi sonra anlatacağım." Dudaklarımı birbirine bastırıp oturduğum yerde biraz dikleştim.

snuff :: taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin