pikapta çalan dramatik bir şarkı restaurantın çok da geniş olmayan salonunu doldururken şarkıya ritim uydurarak elindeki havluyla tabakları kuruluyordu namjoon.
dükkan her zaman olduğu gibi yine pek dolu değildi. ara sokakta olduğundan insanların uğrak noktası olmuyordu. fakat HARU' nun yemeklerini seven bir grup insan daimi müşterisi olmuştu buranın.
kuruttuğu, üzerinde etnik çiçek desenleri bulunan porselen tabakları raflara yerleştirip arkasını döndüğünde, gözüne direk çapraz masada oturup kendisini gizlice izlediğini zanneden taehyung ilişti.
delikanlı gizlenmek için büyük bir kitapla yüzünü kapatmışken, arada başını yana eğip müziğin ritmine uyup dans eden namjoon'u izliyordu.
görsel hafızası iyi olduğundan da eve gider gitmez tuvaline bu manzarayı resmedecekti. restaurantın içindeki yüzleri belli olmayan müşteriler ve resmin baş karakteri namjoon. bu resimle o yarışmayı mutlaka kazanırdı! arkadaşlarının arasında hiçbirinin modeli namjoon'unki gibi yapılı ve güzel oranlı vücuda sahip değildi.
"dersin yok mu senin?"
yüzüne tuttuğu kitap sert olmayan bir hareketle ellerinin arasından alındığında çıplak kalmış gibi savunmasız ve gergin hissetti taehyung.
"var ama-"
kaç gündür kendisini gizlice izlediğini sanıyordu delikanlı ve her yakalandığında 'var ama' ile başlayan cümleler kurup namjoon tarafindan okuluna postalanıyordu.
buraya geliş nedenini cesaret edip de bir türlü adama söyleyemiyordu. namjoon masanın yanına koyduğu büyük resim çantasını omzuna asıp delikanlıyı kolundan kavradı.
şimdi adam dükkanı yarı-zamanlı çalışanına emanet ederken birlikte kapının önüne çıkacaklar, sokağın başına kadar yürüyeceklerdi. sonra namjoon taehyung'u otobüse bindirip okuluna yollarken gönül rahatlığıyla tekrar dükkanına dönecekti.
her defasında olduğu gibi...
fakat bu sefer taehyung kolunu kavrayıp kendisini dışarı çıkaran namjoon'un ellerinden kurtuldu. "aslında... okulum var fakat, ödevimi yapmadığım için gidemiyorum..." dedi dar ara sokakta yalnız ikisi dikilirken.
"buraya ödevim konusunda senden yardım almak için geldim fakat bir türlü cesaret edip seninle konuşamadım."
namjoon dışarıdan mimiklerini kontrol ederken aynı zamanda içini de büyük bir merak duygusu sarmıştı. "ben nasıl yardım edebilirim ki?"
elini ensesine atıp biraz ovdu delikanlı, gözlerini kısmış yolu süsleyen çakıl taşlarını izliyordu. "bölümümüzde büyük bir final ödevi var, aynı zamanda rekabet duygusunu iyice attırmak için ödüllü bir yarışma bu ödev."
gözlerini çakıl taşlarından çekip onay almak ister gibi namjoon'un gözlerine değdirdi. hafif bir baş sallamasıyla onayını aldığında devam etti.
"senin modelim olmanı istiyorum. bu sokakta çarpıştığımız gün yüzüne bakınca bir anda gözümün önünde başrolünde senin olduğun bir tablo canlandı."
namjoon sessizce taehyung'u kolundan kavrayıp sokağın başına sürüklerken, "bari bir çizimlerimi görseydin!" diye sızlanıyordu taehyung.
ana caddeye ulaştıklarında namjoon bir adım gerilerken daha fazla kendisini izleyen gencin bu güzelliğine kapılmamak istedi.
bu şu ana kadarki en uzun konuşmaları olmuştu. ve namjoon delikanlının ses tonunu restaurantındaki pikabın içine hapsedip tüm gün orada dinlemek ve sesinin yaydığı melodiyle dans etmek istiyordu.
"yarın akşam HARU'da yemek yiyip bu resim konusunu konuşalım. fakat şimdi çabucak dersine gidiyorsun" dedi namjoon.
taegyung kocaman gülümseyerek arkasını döndü, taşlı yolu dans ede ede aşarken namjoon arkasından elini uzattı. 'dönme, bu yetmez biraz daha göreyim gülüşünü. bu yetmez...'
-bölüm 4 sonu- dönme, bu yetmez biraz daha göreyim gülüşünü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
haru 春 | vmon
Short Story⎾tamamlandı⏌ o delikanlı restauranta geldiğinde, nisan ayının ortalarında serin bir sabahtı, saat on buçuk civarıydı, ve HARU'da başka müşteri yoktu. for @kyotowave