Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası; dostunun yüz karası,
düşmanının maskarası.
(Mehmet Akif Ersoy)Nefesin sadece oksijenle olmayacağını okumuştum bir yerden. Bir insanın nefesi; sevdiği insan, işi veya herhangi bir şey olabilirmiş. Çünkü insanlar bu gibi şeyleri kaybettiğinde ruhu daralır ve nefes alamaz hale gelirmiş. Aslında doğru bir yargı olduğunu düşünüyordum. İnsan psikolojisi bu. Her şeye bel bağlayabilir.
Ancak ne yazık ki şu an bu yargının benim için geçerli olduğunu hiç zannetmiyordum. Çağlayan'ın elinin altında boğulan nefesim sadece oksijen istiyordu. Bir an önce oksijen!
"Sen hangi cüretle herkese sevgili olduğumuz yalanını söylersin?"dedi az önceki sinirli halinden çok daha fazla köpürerek.
Sesim çıkmadığı için başımı yanlara doğru salladım 'hayır' anlamında ancak bu onu daha fazla kızdırmaktan başka bir işe yaramadı.
"Yüzüme bak lan!"diye bağırıp boğazımı daha fazla sıkmaya başladı.
Bu durumdayken bile yüzüne bakmadığım için ben de şaşırmıyor değildim ancak alışkanlık olmuştu bir kere. Erkeklerin yüzüne bakmamaya çok zor alışmıştım ama zamanla kalıcı kalmıştı artık bende. Bilinçaltım harama bakmamayı kendiliğinden sindirmişti gözlerime.
"Sen busun işte. Böyle zayıf şeylere sığınacak kadar aşağılıksın! Beni haklı çıkardığın için senin gibi iğrenç bir kızdan tiksiniyorum sadece! Duydun mu beni çirkin ördek yavrusu!"dedi yine beni sarsarak.
"Yüzüme bakmaman utandığın anlamını vermiyor bana. Çünkü sen edepsizin tekisin. Senin gibilerinden neden nefret ediyorum biliyor musun? Kendinizi böyle bez parçalarıyla masum göstermeye çalışırsınız ama sen ve senin gibiler namussuzdan başka bir tabiri hak etmiyor. Çünkü siz gerçekten namussuzsunuz!"demesiyle sadece kalbim değil, onur ve gururum da kırılmıştı.
Bunları ona düşündüren nedir bilmiyordum ancak bu sözlerde bulunmasında hakkı yoktu. Ben dediği gibi biri de olsam benim gibi giyinen hiçbir kardeşim bu dediklerini hak etmiyordu. Çünkü hiçbir insan aynı yaratılmamıştı. Herkesin kişiliği farklıydı.
Yüzümün kızardığına emindim. O da bunu fark etmiş olmalı ki daha fazla konuşmadı ve elini gevşetti biraz ama tam bırakmadı. Buna da şükürdü! Oksijene bu kadar açken bu fırsatı göz ardı etmeyip onu omuzlarından ittirdim. Enerjimle birlikte biten gücümle sadece bir iki adım geri gidebilmişti.
Boğazımı bırakmasıyla nefesim yerine gelmemişti. Tersine ciğerlerim acıyordu hızlı hızlı nefes almaktan. Sürekli öksürüyor ve havanın boğazımda bıraktığı acının geçmesi için boynumu sıvazlıyordum.
Hayatımda bu adam kadar vicdansız ve acımasız birini tanımamıştım. O cadı müdire bile bunun yanında az kalırdı.
Acı çekmemi pek önemsemeyen Çağlayan küçümseyici bakışlarıyla etrafımda bumerang misali dolaşmaya başlamıştı.
"Ne oldu? Seni öldüreceğimi mi zannettin? Bunu yapmamam için hiçbir sebep yok! İstesem seni öldürebilirdim ama benden hoşlandığını öğrendikten sonra sana daha fazla acı çektirmeye karar verdim."dedi en son tam karşımda dikilerek.
Ne! Hoşlanmak mı? Ben mi ondan hoşlanıyordum? Bu kesinlikle doğru değildi. Herkes neden küçük yanlış anlamalardan böyle saçma anlamlar çıkarıyordu, gerçekten anlayamıyordum!
"Herkesin bizi sevgili sanması hoşuna gitti değil mi? Hadi itiraf et benden hoşlandığını. Gerçekten benimle sevgili olmak isterdin değil mi çirkin ördek yavrusu?"deyince bu sözleriyle şok olurken birkaç adımla dibimde bitmesi beni tekrar o duvara sokulmaya mecbur bırakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAFA VE MERVE (KİTAP OLDU)
Teen Fiction"Bir yanım Safa'da bekler, bir yanım Merve'de... Gel sevdiğim, Zemzem gibi aksın varlığın ömrüme." *** Yetim oldukları halde Yüce Allah (C.C.)'ı aile edinen 4 genç kız... Sırf koyu tenli, sıska ve güzel değil diye hor görülen Merve de bu genç yetiml...