Babam öleli 3 hafta olmuştu. Ama ben hala olayın şokundaydım. Üvey annem o ölünce bütün isleri bana yığmış ve evden uzaklaşmaya başlamıştı. Ablam her gece erkeklerle buluşuyordu.
Babam beni küçükken çalışma odasına götürür orda bana farklı evrenlerden bahsederdi. Oralarda anneme aşık olup o aşkın meyvesinin ben olduğumu söyler ve gıdıklardı. Ama üvey annem gelince babam o hikayeleri anlatmayı bırakmak zorunda kalmıştı. Çünkü üvey annem öz annemin hikayelerine katlanamazdı. Ablamın kafa zaten başka alemlerdeydi.
Ama babamda en çok özlediğim şey bana sarılıp yanağımı öpmesiydi. Çünkü o zaman günümü hiçbir şey mahvedemezdi.
Ama o gidince günümde neşe diye bir şey kalmamıştı. Çünkü her işi ben yapıyor,hiç önemsenmiyordum.
İşe başlamak için salona geldim. Ablamın kıyafetleri kırmızı koltukları kapatıyordu. Tarih kitaplarının bulunduğu raf dağınıktı ve bazı tarafları kırıktı. Elbette eskiden kitap okuyabiliyordum. Ama babam ölünce kafasını işe gömmek zorunda kalmıştı ve zaman bulamıyordum.
Üvey annem içeri girdi ve " Hadi ucube gece misafirlerimiz var. Burası pırıl pırıl olucak!" dedi ve gitti. Kovayı yanıma koyup bezi içine daldırdım. Dışarı biraz su taşmıştı. Ama umrumda değildi. Bu evden nefret ediyordum. Hayatımın başladığı ve biteceği yerdi.Rafları tamir etmem gerekiyordu ama tamirden anlamazdım. Bir keresinde babamla bir dizi izlemiştik. Adı da 'Talihsiz Serüvenler Dizisi' ydi. Orda Violet diye bir kız vardı. Saçını kurdeleyle bağlayıp bir şeyler tamir ediyordu. Ama ben öyle değildim. Benim ne kurdelem ne de fikrim vardı.
Tam salonu temizlerken gözüm babamın çalışma odasına takıldı. Oraya gitmek istiyordum. Ama kilitliydi. Anahtar üvey annemdeydi. Ondan gizli alamazdım.
Kız kardeşimin çığlığı beni düşüncelerimden ayırdı." Aaaaa!" diye bağırdı. "En sevdiğim elbisem yırtılmış!" dedi. "Bugün erkekler gelicek ve hiç güzel kıyafetim yok ne yapacağım!" dedi.
Ben yine işime odaklanıp babamın bana anlattığı bir hikayeyi düşünmeye başladım.
HİKAYE
Babam başka bir evrende 2 kızla ateş kenarın da oturup sohbet ediyordu. Sonradan yanlarına bir erkek daha geliyordu. Babamdan daha yapılıydı. Ve daha yakışıklıydı. Ama iyi dost gibiydiler.
Sonra bir anda gök yarılıp bir uzay gemisi az ötelerine düşüyordu. Gemiden çok güzel bir kız çıkıyordu. O kızın adı Akane idi. Koyu kırmızı anlamına geliyordu ve o benim annemdi. Babam ve arkadaşlarının yanında sohbet edip geldiği gezegeni anlatıyordu. Onun gezegeninde pisişik güçlere sahip kişiler çok bulunur ve denize girilecek alan çokmuş. Orda okul yokmuş. Sadece savaş eğitimi varmış. Kaçmasının sebebi Stephan diye birinin gezegenini ele geçirmesiymiş.
Annem babam sonradan birbirlerine aşık olup evlenmişler ve ben dünyada doğmuşum. Ancak babam bana annemin nasıl öldüğünü hiç anlatmamıştı. Nasıl öldüğünü hep merak etmiştim. Babama sorunca yüzü üzgün bir hal alıyor ve başka bir konuya geçmeden normal olmuyordu.
Ben bu soruyu düşünürken sırtıma birisi vurdu ve yere yapıştım. Bakınca bana vuranın ablam olduğunu gördüm. "Sana daha kaç kez bana yeni kıyafet getir diycem!?" dedi. Ben cevap vermeden hemen yukarı çıktım ve alabildiğim kadar elbise alıp aşağı getirdim.
Sonra kapı çaldı. Gelen postacıydı. "Günaydın. Bayan Mabel burda mı? Ona bir mektup var da." dedi. Üvey annem mektubu alıp bana sertçe verdi. Benim duyabileceğim bir seste "Bu küçük ve ukala kıza kim mektup yazar ki." dedi ve gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kapının Ardındaki Evren
Science FictionMabel 8 yaşında babasını yeni kaybetmiş bir kızdır. Üvey annesi babasının çalışma odasına girmesine hiç izin vermez. Ancak o oda da bütün evrenin kaderini değiştirecek bir makine vardır. Mabel odaya girip makineyi çalıştırdığında bilmediği bir g...