Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok uzak diyarların birinde, K-pop adlı ülkenin güneyinde; bir aile yaşarmış. Bir zamanlar çok mutlu olan bu ailenin reisinin ölmesiyle birlikte sorunlar da baş göstermiş. Ailenin yakı...
Ellerini arkasında bağlayarak dik durmaya çalıştı. Önündeki kadın hizmetli ceketini düzeltirken kıpırdamamaya özen gösterdi zira her an kafasına topuklu ayakkabısını fırlatmak için bekleyen bir anneye sahipti.
"Bu gerekli mi anne?"
Kadın tehdit amaçlı eline aldığı ayakkabısını yere bırakarak giydi ve ona olabildiğince somurtarak bakan oğluna dönerek gülümsedi. "Seni halka tanıtmamız gerekiyor. O yüzden evet."
"Ben satılık eşya mıyım?"
Kadın oğluna kaşlarını kaldırarak baktı. "O nasıl söz Tae? Bunu zamanında Baekhyun'a da yaptık. O bir şey dememişti, sen neden sorun çıkarıyorsun?"
"Hyung'um gözlerin onun üstünde olmasını seviyor, ben değil."
"Doğru, seviyorum."
Odaya ne zaman girdiğini çözemedikleri Baekhyun, sanki başından beri oradaymış gibi muhabbete ortak olmuştu. "Yine de bir kereliğine buna dayanabilirsin diye umuyorum kardeşim. Yoksa yanılıyor muyum?"
İki erkek de birbirlerine meydan okuyan bakışlar atarken odadaki tek kadın onlara aldırmayarak küçük oğlunun koluna tutundu. "Bunu benim için yapamaz mısın?" Yavru köpek bakışları atarken zafere ulaşmasının yakın olduğunu biliyordu. Sonuçta ailedeki hiçbir erkek bu kadına - özellikle de bakışlarına- hayır diyemiyordu.
"Kraliçe gizli silahını çıkarttı. Hiç şansın yok!" Yatağın üzerine oturup kahkaha atan hyung'una kötü bakışlar atarak annesine döndü. "Tamam..." Nefesini dışarıya üfledi. "Fakat çok durmam!"
Kadın, oğlunun son sözlerini ciddiye almadan sevinçle yerinde sallandı. Ne yapar eder, yine de onu balonun sonuna kadar orada tutardı.
"Tabi oğluşum!" Sanki izin veririm de. Kadın düşüncelerini belli etmemek adına gülümsedi. "Sen nasıl istersen."
Taehyung pek emin olmamakla beraber gülümsemiş ve annesinin odadan çıkışını seyretmişti. "Bu kadın beni korkutuyor."
"Bu kadın dediğin bizim annemiz ve bu ülkenin kraliçesi Tae, farkındasın değil mi?"
Aniden gelen üşüme hissiyle ellerini koluna saran Tae, sessizce mırıldandı. "Bu onu daha da tehlikeli yapıyor ya zaten."
Baekhyun kardeşine aldırmadan yataktan kalktı ve üzerini düzeltti. "Neyse ne. Benim gidip hazırlanmam lazım. Akşama herkesin gözü bende olacak!" Dişlerini göstererek güldü. "Kimsenin karşımda şansı yok."
"Ben de bunu umuyorum. Herkesin gözü sende olsun ki ben bir köşede sessizce bitmesini bekleyeyim."
"Hım hım." diye mırıldanan Baekhyun kardeşine umursanmadığını belli ederek arkasını dönüp yürüdü ve odadan çıktı.
Hyung'unun arkasından nefesini dışarı üfleyen Tae, sıkıntıyla yatağına oturdu.
"İçimde kötü bir his var. Umarım yanılıyorumdur."
~~~~~~~~
"Kesinlikle yanılmıyorsun!Bu o."
Jungkook gözlerini kırpıştırdı. "A-ama?"
Chanyeol'ün aksine Jungkook nutku tutulmuş bir şekilde bakıyordu karşısındaki 'şeye'.
"Dostum kendine gel artık. Seni Peri Anne ile tanıştıracağımı söylemiştim oysa ki."
Jungkook parmağıyla havada süzülen pembe ışık topunu göstererek, "Peri Anne?" diye sordu.
Chan, arkadaşının bu şaşkın hallerinden sıkıldığını belirtircesine nefesini dışarı üfledi ve o da pembe ışık topuna döndü. "Sence de yetmedi mi bu kadarı Jiminie?"
Chanyeol seslendiği anda ışık topu sanki daha fazlası mümkün olabilirmiş gibi parladı ve ikilinin gözlerini kapatmalarına neden oldu.
Tiz fakat kulağa melodik gelen bir ses, "Merhaba Yeollie!" diye şakıdı, boş arazide sesinin yankı yapmasını umursamadan.
Gözlerini açan Kook birkaç saniye daha suskunluğunu korudu ve karşısındaki kişiyi inceledi. Pembe ve pamuk şekere benzeyen saçları gözlerinin üzerine gelerek görüş açısını kısıtlıyordu fakat saçlarından daha çok dikkat çeken şey, şüphesiz ki, sırtındaki saydam kanatlardı. Oldukça minyon tipliydi ve Jungkook emindi ki, ondan kısaydı.
Şaşkınlığını üzerinden atarak arkadaşına baktı ve Chanyeol'ün ona bakan anlamsız bakışlarını görmesiyle gülmeye başladı.
"Hey! Neye gülüyorsun sen?" Küçük yumruğunu havada sallayan Jimin, Kook'un daha şiddetli gülmesine sebep olmuştu.
"Sadece..." Derin bir nefes aldı. "Daha önce ışık topuna dönüşebilen ve cinsiyeti erkek olan bir peri görmemiştim. Peki neden ismin 'Peri Anne'?"
Jimin Jungkook'a ters ters bakarken kollarını göğsünün üzerinde birleştirip homurdandı. "Soyumdan kaynaklı bana miras kaldı bu güç ve unvan. Ne yani, olamaz mı? Cinsiyetçi pisliğin teki misin yoksa?"
Jungkook kendisini gülmemek için sıkarken derin bir nefes aldı. "Aslında o dediğin şeyle uzaktan yakından alakam yok fakat merak ettiğim bir şey daha var." Yeol ve Jimin'in meraklı bakışları üzerindeyken devam etti. "Acaba sen doğduğunda ailene ne demişlerdir? 'Hayırlı olsun, pembe ve nur topu gibi bir oğlunuz oldu' mu?"
Şu saatten sonra kimse kendini tutamadı, Jimin dahil. Gülmekten gözleri yaşaran Chanyeol önünü göremedi ve yerdeki taşa takılarak yalpaladı. Jimin hızla yerden havalanarak arkadaşının üzerine değil yere düşmesine sebep oldu ve gördüğü görüntü hoşuna gitmişçesine gülerken havada alkış tuttu.
Nefessiz kalan Jungkook can çekişerek yere oturup ellerine çimenlere bastırdı. "Ah, en son ne zaman böyle gülmüştüm acaba?"
"Tamam bu iyiydi." diyerek kabul etti Jimin. "Fakat beni buraya neden çağırdın Chanyeol? Sanırım gülmek için değil ha?"
Chanyeol çimlerin üzerine uzanarak gözlerini ona gerçekten tepeden bakan arkadaşına çevirdi ve parmağıyla arkadaşını göstererek, "Ona sor." diye mırıldandı nefesleri henüz düzene girmemişken.
Jungkook yüzünde oluşan gülümsemeyi engelleyemedi ve dişlerini göstererek güldü. "Bir partiye katılmamız gerekiyor ve giriş biletimiz de sensin."
Pembe saçlı çocuk yerdeki ikilinin üzerinde süzülürken sevinçle güldü. "Demek eğlence var ha? Bana uyar. Ne yapmamı istediğinizi söyleyin ve gerisini bana bırakın."
"Cinderella'nın soyundan geldiğimiz için ve kraliyet ile de akraba olduğumuzdan-"
"Uzaktan." diyerek arkadaşını düzeltti Yeol.
"Her neyse." Ters bakışlarla arkadaşını süzerek devam etti Kook. "Uzaktan da olsa akraba olduğumuzdan bize de balo için davetiye gönderildi fakat Hoseok annem," duraksadı. "Onu yaktı ve artık partiye gitmem imkansız." Parmağıyla Jimin'i işaret ederek, "Tabii sen olmasaydın imkansız olurdu." dedi ve kısa olandan bir kıkırdama kazandı.
"Benim de gelmeme karşı çıkmazsanız size yardım ederim." dedi Jimin yere inerek.
"O zaman hazırlansak iyi olur zira katılmamız gereken bir parti var!"
******
Evet, artık bilet işi de halledildiğine göre partiye gidebiliriz :) Bu bölümde Tae ve Kook ikilisi karşılaşmamış olabilir fakat bir sonraki bölüm asıl olayların da başlamasıyla tanışacaklar.
Ve bu bölüm aramıza katılan Peri Anne Jimin;
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.