Sessiz cumartesi gecelerinden birinde, yüklükten bozma odamda pencereden dışarıyı izliyordum. Birilerine yakalanmamak için odamın ışığını kapatmam gerekmişti ancak seçme hakkım olsaydı ben de karanlığı tercih ederdim. O gün biraz daha cesaretli davranıp camı aralamıştım. Arada nemli bir esinti önce yüzümü okşayıp sonra da saçlarıma karışıyordu.
Olup da bir meraklının gözleri, beyaz tülün arkasındaki donuk siluetimle buluşsaydı; beni bir hayalet sanıp aklını kaçırırdı. Yüzü korkuyla gerilir, gözleri kocaman açılırdı. Hatta belki çığlık bile atardı... Görünmez olduğumu kabullenmiştim artık. Yine de, arada bir bu düşüncenin beni eğlendirmesine müsaade ediyordum. Tamamen silinmediğimi, hâlâ hayatta olduğumu çoğu zaman ben bile unutuyordum.
Gözlerim siyah parmaklıkların arkasında uzanan karanlık şehre odaklanmıştı. Sokak lambaları ve ışıklı tabelalar, eğer gözünüzü yeterince kısarsanız yıldızlı bir gökyüzünü anımsatıyordu. Elbette hiç dışarı çıkmamış, hiç sokaklarda koşturmamış değildim. Yanaklarım ağrıyana kadar gülümsediğim anılar, yabancı birininmiş gibi hissettirse de benimdi. Güneşi kollarımda, yağmuru saçlarımda hissettiğim zamanlar bana aitti.
Topuklarım uyuşuncaya kadar öylece bekledim. Pencereyi hızlıca kapattıktan sonra güneşliği çekip sönük masa lambamı yaktım. Ampulünün üstüne gülen yüz çizip, prens adını koymuştum; bana dostluk etsin diye. Öyle bakmayın, hayatımdaki çoğu insandan daha çok işime yarıyordu. Her şeyden önemlisi, kitap okumama yardım ediyordu.
Ahşam kapım, üç kere tıklatıldıktan sonra büyük bir gıcırtıyla açıldı. Kimin geldiğini anlamak için bakmama gerek yoktu, içeri girmeden önce kapıya vurma nezaketini sadece bir kişi gösteriyordu.
"Efendim Işıl?" diye sordum başımı kitabımdan kaldırmadan.
Bir süre anlamsız bir sessizlik hükmetti odaya. Ardından tüylerimi diken diken eden bir ürperti sardı bedenimi. Gelen Işıl değildi.
Kendimden beklemediğim bir çeviklikle yerimden fırlayıp kapımın eşiğinde bekleyen yabancıya doğrulttum gözlerimi. Kalbim adeta boynumda atıyor, konuşmamı imkansız kılıyordu.
"S-sen kim-kimsin?" diyebildim güçlükle. Başım gerçekten beladaydı bu sefer.
Yabancı benim aksime oldukça sakindi. Kaşlarının arasındaki hafif kıvrımdan yalnızca biraz şaşkın olduğunu çıkarabilmiştim. Masa lambam yüzünü net bir şekilde görmeme pek yardımcı olmasa da düzgün burnunu ve cam gibi parlayan maden yeşili gözlerini görebiliyordum.
"Ben Rüzgar. Sen kimsin?" O kadar sakindi ki, sorgulanmak yerine yeni birisiyle tanışıyormuşum gibi hissetmiştim.
"B-bak burada olmaman gerekiyor." Teslim olur gibi önümde kaldırdığım ellerime baktı önce. Neredeyse endişeli görünüyordu. Ardından tam gözlerime dikti bakışlarını. Dakikalar önce birileri tarafından fark edilmeyi dilediğim için kendimden nefret ediyordum.
"Sana zarar vermeyeceğim."
Zaten zarar vereceğini düşünmemiştim, sadece bir an önce gitmesini istiyordum. Ve beni gördüğünden kimseye bahsetmemesini.
Benim korkak duruşum onu da tedirgin etmiş olacak ki, çenesini ovuşturdu. "Buralarda bir kutu oyunu varmış, onu almaya yollamışlardı beni." dedi neden sonra.
Parmağımla koridorun diğer ucundaki odayı işaret ettim. Hemen gitmek yerine biraz daha oyalandı. Bu gidişle, o söylemese bile Işıl ya da Onur beni gördüğünü anlayacaktı.
"Kimseye benden bahsetme, tamam mı?" dedim. Son beş dakikadır kaskatı kesilmiş bedenimle hareketsiz durmama rağmen nefes nefese kalmıştım.
"Evin sahibinden gizli mi kalıyorsun?" diye fısıldadı. Birkaç adım içeriye gelmişti. Daha beni tanımadan sırrıma ortak olmak istermiş gibi bir hali vardı. "Eğer kalacak yerin yoksa-"
"Biliyorlar. Sadece kimseye söyleme." Bu söylediğimin kafasını daha da karıştırdığını görebiliyordum ancak bir soru daha sormak yerine, sessizce kabul etti.
"İyi geceler." diye fısıldadı kapımı arkasından usulca kapatmadan önce.
Tekrar merdivenlerden yukarı çıkan ayak seslerini işitinceye kadar, kapıya sırtımı yaslayıp bekledim. Ancak gittiğinden emin olduktan sonra rahat bir nefes alabilmiştim. Kalbim göğüs kafesimden fırlamak istercesine sert atıyordu. Ne de olsa tehlike geçmiş değildi. Yabancının – ya da Rüzgar'ın – iki dudağı arasındaydı kaderim.
Titreyen parmaklarımla kilidin içinde bekleyen paslı anahtarı çevirip, olduğum yere öylece bıraktım kendimi. Sonra da yalnızlığıma, gecikmiş cevabımı fısıldadım:
"İyi geceler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Kuşu
Teen FictionSenin gerçek olduğuna inanmak sadece birkaç dakikamı almıştı. Seni unutmaksa bütün ömrümü benden çaldı.