Bölüm 2 - Gözyaşı

19 3 0
                                    

            

O talihsiz geceyi takip eden günlerde, korktuğum gibi bir yüzleşme olmamıştı. Gittikçe biraz daha rahatlıyordum ancak karşı koyamadığım bir endişe zihnimin bir köşesinde sürekli içimi kemiriyordu.

"Bu aralar normalden daha üzgünsün Yağmur." dedi Işıl. Yayları sırtımı delen yatağımın üzerinde rahat bir yer bulmuş, bağdaş kurmuştu. Dikkatli gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Başımı öne eğerek yüzümü saçlarımın arkasına gizledim. "Benimle konuşabilirsin, biliyorsun değil mi?"

Her ikimiz de samimi olmadığımı bilsek de, başımı salladım. Bu evde kimseyle hiçbir şey konuşamazdım.

"On sekiz olup da bu bodrumdan kurtulduğun zamanın hayalini kuruyor musun?" diye sordu birden.

Bu soruyu sonsuz gecelerden birinde ben de düşünmüştüm. Ama cevabı beni çok daha karamsar bir ruh haline sokuyordu. Okulu uzaktan bitiriyordum, evde kendi kendime çalışıyordum ama bana ne kadar faydası dokunacaktı ki? Çabalarımın güzel bir üniversite kazanmam için yeterli olmadığının ben de farkındaydım. Başımı alıp gitsem... bundan daha iyi bir hayatın beni beklemediğini biliyordum. Kimsem yoktu. Hiçbir şeyim yoktu. Annemi kaybettikten sonra; koca dünyam ufacık olmuş, içinde de bir tek ben kalmıştım.

"Bilmem." dedim, en güvenli cevabın bu olduğuna karar vererek.

"Ben senin yerinde olsam..." Bu düşünce pek hoşuna gitmemiş olacaktı ki, cümlesini havada bıraktı. "Sana ne anlatacağım," konuyu bir kere daha değiştirdi.

Benim kimseyle konuşmadığımı bildiği için tüm sırlarını anlatırdı Işıl. Söylediği çoğu şey umurumda olmasa da, hatta bir kısmını anlamasam da, dost gibi konuşuyor olması hoşuma gidiyordu. Yalnızlığımdan beni bir nebze uzaklaştırıyor, neredeyse normal bir insan gibi hissetmemi sağlıyordu.

Bu eve ilk geldiğim zamanları hatırlıyordum da, zehirli bir kıskançlığı vardı. Şimdiki halinden tamamen farklı, nefret dolu bir öfkenin yansımaları hakimdi tüm davranışlarına. Zamanla ne kıskanılacak biri olduğumu ne de yaşananlardan benim sorumlu olduğumu idrak etmiş olacak ki, değişti. Çok düşünceli, çok samimi birisi değildi hâlâ ama diğerlerine göre daha çok severdim Işıl'ı.

"Ben aşık oldum sanırım."

"Kime?" diye sordum. Söylediği kişiyi tanımam pek mümkün değildi ancak onun anlattığı kadarıyla arkadaş çevresine hakimdim.

"Rüzgar." Bir an için nefesim kesildi. Yüzümü bir perde gibi gizleyen saçlarıma minnettardım çünkü bu sefer kesinlikle anlardı. Yapmamam gereken bir şeyi yapmış olduğumu anlardı. Ve tüm bu sevecenliğine rağmen gidip babama anlatırdı.

"Ö-öyle mi?" Kendimi bir an önce toparlamam gerekiyordu. Derin bir nefes alıp saçımı kulaklarımın arkasına sıkıştırdım. Dudaklarıma zoraki bir gülümseme yerleştirmiştim. "Daha önce bahsetmemiştin."

"Onur'un arkadaşlarından da ondan. Geçen hafta arkadaşlarıyla buluşup evde oyun gecesi yapana kadar ben de tanımıyordum. Ama bir görsen," Zaten gördüm. "Gözleri çok güzel, yemyeşil." Bence de. "Boyu da çok uzun."

Başta beni bir hayli tedirgin etse de, onun bilmediği bir şeyi biliyor olmak hoşuma gitmişti. Ballandıra ballandıra anlattığı çocuğu görmüştüm. Hatta tanıyordum. Tabii o garip konuşmamıza tanışmak denebilirse.

"Konuştunuz mu?" diye sordum. Normalde gösterdiğimden çok daha fazla ilgi gösteriyordum anlattıklarına ama umurumda değildi. Üstelik o da fark edecek durumda değildi. Şapşal, neredeyse sevimli bir gülümsemeyle boşluğa bakıyordu.

"Hayır, hayır. Birkaç kere Onur'a bir şey sorma bahanesiyle Onur'un odasına gittim ama öküz kardeşimi biliyorsun. Sadece erkekler gecesi deyip kovaladı beni. Ama gördü kesin. Hatta bir kere göz kırptı." Yanakları o anı bir kere daha zihninde yaşarken kızardı.

Neden sonra kendine gelip yatağımdan kalktı. "Kimseye söyleme ama," diyordu, gözleri yüzümde gezinirken. "Onur duymasın." Sanki onun kardeşiyle isteyerek konuşacaktım da. "Bu yatak da çok rahatsızmış. Babama söyleyim, değiştirsin."

Asla söylemeyeceğini bilsem de gülümsedim. En azından beni önemsiyormuş gibi yapıyordu. Kendi babam için bile büyük bir zahmetti bu.

Kapıyı kapatmadan önce duraksadı. Sandalyemin üzerinde iki büklüm olmuş bedenimi neredeyse acıyan bir ifadeyle izledi. "Burada beklemek zorunda değilsin, biliyorsun değil mi? Sadece bir misafir geldiğinde-"

"Biliyorum." diyerek kestim sözünü. Kapının kapanma sesini duyana kadar ondan tarafa bakmayı reddetmiştim.

Nefret ediyordum böyle günlerden. Bana görünmez olmanın neden daha iyi olduğunu anımsatıyorlardı çünkü. Acınmaktan, küçük görülmektense yalnız kalmayı neden tercih ettiğimi bir kere daha ispatlıyorlardı.

Işığımı kapatıp kapımı kilitledim. Ardından tüm bedenimi yorganımın altına gizledim. Yanağımı ıslatan gözyaşlarımı, artık ben bile göremiyordum.

Gece KuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin