Vuruyordu... Daha hızlı... Daha hızlı... Kum torbasının üzerine attığı her yumruğu bir erkeğe atıyormuş gibi vuruyordu. İçindeki bitmek bilmeyen öfkeyi torbasına kusuyordu. Bazen gözünden akan yaşları fark bile edemeyecek konuma geliyordu.
Bugünde o günlerden sadece biriydi. Aslında her Çarşamba böyle geçerdi Nefes için. Daha çetin ve yıpratıcı. Çarşamba gecesi olmuştu olanlar. Karanlığa tam yedi yıl önce Çarşamba gecesinde gömülmüştü. Gömülse de yaşamak zorundaydı. Oğlu... Hayatındaki ilk ve tek erkeği...
"İn artık şu ringten Nefes yeter. "
Arkadaşı Asya'nın dediği ile konsantresi bozulan Nefes sinirle ipteki havlusunu alıp arkadaşının suratına fırlattı. İpi kaldırıp sinirle arkadaşının yanına zıpladı.
"Sen niye gitmedin? Bugün ben kapatırım demiştim diye hatırlıyorum."
"Birincisi kendini çok yormuyorsun yarın yeni bir müşteri getiriyorum. Ikincide seni çok seviyorum. "
Arkadaşının içten sarılmasına içtenlikle karşılık veren Nefes öpüp kokladıktan sonra yuvasında yanlız kalmak için arkadaşını zor bela gönderebildi. Eviydi burası... Ringin üstü, kareta odası...
Aklı Yiğitin arkadaşına gittiğini hatırlatınca telefonuna sarıldı. Özlemişti keretasını... Belirli bir süre bekledikten sonra açıldı telefon.
"Alo kuzum nasılsın Yiğitim?"
"Çok iyiyim anne. Berke'nin Trabzondan dayısı geldi. Birlikte oynuyoruz."
Nefes'in kan bir anda beynine sıçramıştı. Oğlunun kendi yanında olmadığı süresince kendisinden büyük erkeklerle aynı ortamda bulunmasını istemiyordu. Telefonu hışımla kapatmasıyla taş devrinden kalan arabasına kendini atması bir oldu. Direksiyonu sinirle tutuyor içindeki öfke meşalesini harlamamaya özen gösteriyordu. Evin önüne geldiğini anlamasıyla müstakil evin demir kapısını hışımla çekip kendini kapının önünde buldu. Sakin hareketlerle kapıyı çaldı. Fevri hareketlerden uzak kalmaya çalışıyordu.
"Nefes Ablaaa."
Berke'nin bu bıcı bıcı halini görmesi ile siniri uçmuş hatta kucağına alıp etrafında döndürmeye başlamıştı.
"Kuzum annen nerede? "
"Yandaki markete kadar gitti. Bize yemek yapacakta. Hadi gelsene içeri."
Nefes arkadaşının eşinden boşandığını biliyordu. Bu durumda da içerdeki erkekle aynı ortamda bulunmuş olacaktı. Sakin kalmaya özen gösterip çantasından sinir haplarını çıkarıp içtikten sonra temkinli adımlarla içeri geçti. Ortalıkta kimse görünmüyordu. Yiğit... Nefes'in gözleri dolmaya başlamıştı bile. Oğlunu istediği zaman istediği yerde göremeyince hep böyle olurdu.
"Nefes abla de hayde balkondayduk gelsene."
"Sen ne güzel Karadeniz ağzı kullanabiliyorsun öyle. Yiğite de öğretmek ister misin?"
Berke mıncırmalık bir gülüş atıp Nefes'in elinden tutarak bahçeye sürükledi. Kız bir yerden kahkaha arıyor bir yerden de çocuğa ayak uydurmaya çalışıyordu.
Gördüğü manzara ile gülüşü yüzünde asılı kaldı. Etrafındaki olan olaylar dünya her şey ağır çekime alınmış gibiydi. Oğlu adını bile bilmediği o adamla gülüyor kahkahalar atıyordu. Oğlu korkardı... Erkek öğretmenlerine bile ikinci dönemin sonunda anca alışabilmişken bu adamla dört - beş saat içinde anlaşmış mıydı?
"Hey siz? Kimsiniz niye oğlum elinizde? Çabuk çocuğumu kucağından indirin."
Adam sesin geldiği yöne dönünce yavaşça elindeki çocuğu yere bırakıp kadına yaklaştı. Nefes geri adım atmamak için çabalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEL GÖNLÜME SIĞ YARİM 《NefTah》
FanfictionHayatındaki zorlukları savaşarak kazanmış genç bir kadının güvenenemesi. Sadece oğluna nefes olabilmiş bir Nefes. Anne Nefes, Merhametli Nefes. Hepsi olabilirken Tahir'n Nefesi olamıyordu. En fazla Nefes'in Tahir'i olabilirdi. Çünkü sahip olunabilm...