El-Azez, günden güne kavurucu bir sıcaklığa uğruyor; güneş, bu kızgın toprakları kırbaçlayarak daha da kızarmasına ve kavrulmasına olanak sağlıyordu. Kahverengi ve toz parelerinin oluşturduğu kızgın topraklar, kana susamış gibi çölleşmiş ve bir damlaya dahi hasret kalmıştı. Yaşanan onca olaylar, ölen insanlar ve vücuda gelen bütün haksızlıklar, Suriye'nin ana tablosuydu; ekmeğini kapan, yağa ihtiyaç duyan, soluğu bu çorak topraklarda alıyor, toprağın altındaki petrolün, kaynağın ve hazinelerin hayalini kurmaya başlıyordu.
Karargahın olduğu bölge, kentin ücra bir köşesiydi; etrafı sanki surlarla çevrilmiş gibi kayalar örülmüş, giriş kapısını andıran bir alan, koca kütüklerle kapatılmış ve önlerine nöbetçiler bırakılmıştı. Ayyıldız ve hilalin teşkil ettiği amblemler, nöbetçilerin göğsüne kopmamacasına yapışmıştı; ellerindeki uzun namlulu silahlar, mermiyle hazır hale getirilmiş ve olası bir çatışmanın hazırlığı, her daim hallerinden belli oluyordu. Upuzun ve geniş bir alanın sonunda, tek katlı ve kocaman bir yapıydı karargah; enlemesine ve boylamasına uzun, geniş ve kapasitesi yüksek bir yapıdan müteşekkildi. Bir Atatürk anıtı, yapının önünde duruyordu. Avlunun sağında ve solunda, sıralı bir şekilde banklar yerleştirilmişti; tek tük ağaçlar, avlunun çehresini hafif yeşile çalıyordu.
Başkomutan olarak bildikleri şefin, yani Dersim'in odasında toplantı vardı; Serdar ve Merdan, Dersim'in karşısındaki koltuklarda oturmuştu; odaya hakim olan sessizlik, griye çalmış kireç duvarların arasında rutubeti andıran bir kokuya eşlik ediyordu. İstanbul'dan gelen emir, onları plan yapmaya zorlamıştı. Sadid ve Şaddadîlerin adamlarını aldıkları için ortalık, şu an koyu bir sessizliğe gömülmüştü. Elbet rahat durmayacaklar, şef de bunu biliyordu ve ona göre bir hazırlık yapıyordu.
"Merkez, bizden Kobani ve Rojava bölgelerini kontrol etmemizi istiyor!"
Serdar'ın cılız sesi, Dersim'i duraksattı.
"Olanlar da, zaten canımızı sıktı şef! İstanbul'da, taş üstünde taş kalmamış!"
"O, sonraki mesele!" diyerek araya giren Dersim, sıkıntıyla aldığı derin nefesi, önündeki masanın suratını okşadı; Merdan da sıkıntıyla şefe baktı ve:
"Kobani'ye girmek isteyecekler! Şaddadîler, orayı üs olarak kullanmak isteyecek! Tedbir almalıyız!" deyince Dersim, onun haklı olduğunu göstermek için:
"Kobani'deki masum kadın ve çocuklardan faydalanmak isteyeceklerini de unutmamak gerek! Onları, kendilerine set bilecekler! Öso veya biz, eğer oraya gireceksek, öncelikle güvenliği ve tedbiri sağlamalıyız!" dedi.
"Makul bir siyaset çizmeliyiz şef! Masum kılığına bürünen ajan ve provokatörleri de göz ardı etmesek, iyi olur!" diyen Serdar,
"Özelikle Sadid, böyle bir yöntemi kullanacaktır!" deyip Dersim'e bakan Merdan'ı izledi; elindeki tablette bir noktayı işaret edip tableti Dersim'e uzatışına ve:
"Daha önce de şu kentlerde böyle bir yöntem izlenmiş!" deyişine de göz kabarttı. Dersim, tableti inceledikten sonra:
"Kritik yerlerde böyle bir yöntem izlemeleri, dahice olmuş! Bu yüzden başarılı oldukları kesin!" dedikten sonra tableti Merdan'a geri iade edip:
"Kobani de ve Rojava da kritik yerler çocuklar! Masum kılığına bürünüp bizi yanıltabilirler!" diye ekledi.
"O zaman biz de, karşı bir eylem ve stratejiyle hareket edelim!" deyip Merdan'a bakan Serdar, Merdan'ın:
"Örtülü bir sızma yapabilirsek, yerinde bir strateji olur şef!" demesiyle:
"Kesinlikle hak veriyorum! Onların ajanı varsa, bizim de ajanımız vardır!" deyince Dersim:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KONSEY √ ~TİM Suriye'de~ (TEK BÖLÜM - TAMAMLANDI)
AdventureEl-Azez'deki TİM karargâhına yapılan baskın, çok zayiatla sonuçlanır. Bunlardan biri de Serdar Sarıyer'dir. Sadid ve Şaddadiler birleşmiş ve baskın yapmışlardır. Dersim ve Merdan'ın ağır yaralı bir şekilde bulunmaları, intikam için bulunmaz bir nime...