Allah "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” buyurmuş, melekler de "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz” diyerek hayretlerini ifade etmişler. Allah da sizin bilmediklerinizi bilirim diyerek cevap vermiştir. Allah Âdem’e bütün isimleri öğretmiş ve meleklere anlatmasını istemiş, onun yaradılışındaki hikmet konusunda bilgisizliklerini anlayan melekler Allah’tan af dileyerek O’nu noksan sıfatlardan tenzih ettiklerini, onun kendilerine öğrettiklerinden başka bilgilerinin olmadığını ifade etmişler. Âdem’in üstünlüğü bu şekilde ortaya çıkınca, Allah meleklerden Âdem’e secde etmesini istemiş, hepsi bu emre uydukları halde İblis, kendisinin ateşten, Âdem’in ise topraktan yaratıldığını, dolayısıyla kendisinin ondan daha üstün olduğunu söyleyerek secde etmeyi, onun önünde eğilmeyi kabul etmeyip Allah’ın emrine karşı gelmiş, bu yüzden de ilahi rahmetten kovulmuştur. Allah, daha sonra Âdem’i yalnızlıktan kurtarmak ve insan neslinin çoğalmasına imkân vermek için eşini yaratmış ve ikisini birden içinde açlık ve susuzluk çekilmeyen, sıcaktan bunalma olmayan, cennete yerleştirmiştir. Âdem’e de İblis’in hem kendisi hem de eşi için büyük bir düşman olduğunu bildirmiş ve cennetten çıkmalarına sebep olabileceği uyarısında bulunmuştur. Ayrıca cennete bulunan bir ağaca yaklaşmamaları istenmiştir. Buna rağmen şeytan onların aklını karıştırarak yasak ağacın meyvesinden yemelerini ve Allah’a asi olmalarını sağlamıştır. Şeytan onları insanın içinde bulunan melek olma ve sonsuz yaşama arzusunu kullanarak kandırabilmiştir. Hz. Âdem ve eşi işledikleri hatanın farkına vararak derhal tövbe etmiş, Allah da bunu kabul ederek onu seçkin kılmış ve doğru yola yöneltmiştir. Hz. Âdem ve eşi tövbe ederken nefislerine zulmettiklerini ve bağışlanmazlarsa mahvolanlardan olacaklarını söyleyerek Allah’tan af dilemişlerdir. Fakat yapılan hatanın bedeli olarak Hz. Âdem ve Hz. Havva Cennetten dünyaya indirilmişlerdir. Hz. Âdem Kıssasından çıkarılacak dersler bağlamında İslamoğlu (2000), "Anlama problemi, iradenin ezeli problemidir. Şeytan'ı "umutsuz vak'a" (İblis'in karşılığı) haline getiren, Allah'ı yanlış anlamasıydı. Şu şeytanî analoji, işte bu yanlış anlamanın, daha doğrusu anlayamamanın bir ürünüdür: "Ben ondan üstünüm; çünkü beni ateşten yarattın, onu ise balçıktan." Bu analojiye dayanan İblis, Allah'ı ve O'nun iradesini anlamada imanı bir "ön bilgi" olarak kullanmayınca, doğal olarak içgüdü ve ayartıcı özbenlik gibi "ön yargı"ların pençesine düştü. Haset, kibir gibi saptırıcı unsurlar, söz konusu ön yargıların doğal bir uzantısı olarak ortaya çıkacaktır. Aslında Kur'an'da defalarca aktarılan İblis kıssası, anlama probleminin iradenin en büyük problemi olduğunun, yanlış anlamanın sahibini yüce konumdan alıp nasıl zavallı bir konuma düşürdüğünün sembolik bir dille ifade edilmesinden başka bir şey değildir” şeklinde görüş bildirmektedir. İblis Allah'a "Rabbim" diye hitap ediyor. Nitekim bulunduğu makamdan Allah tarafından indirilince şöyle demişti: "Rabbim! Hiç olmazsa, tekrar dirilecekleri güne kadar bana süre tanı" (Hicr 15/36). Bu ayetlerden anlaşıldığı üzere İblis Ahiret gününe inanıyor ve onu inkâr etmiyor. Çünkü Allah’u Teâlâ’dan Ahiret Gününe kadar kendisine izin vermesini istiyor. - O zaman çok ilginç bir durum ortaya çıkıyor. İblis Allah'a inanıyor, meleklere inanıyor, çünkü zaten kendisi onların arasındaydı. Ahiret gününe inanıyor. İnanması gereken bir peygamber henüz yok, çünkü Hz. Âdem daha peygamber olmamıştır. İndirilmiş bir kitap da yok. Bazıları böyle birini iyi bir Müslüman sayabilir ama Bakara suresinin 34. ayeti onun kâfir olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Üstelik Kur'an'ın bütününe baktığınızda onun kâfirlikte en önde olduğu açıkça gözükür. -İşte Allah'ın bir tek emrini tanımaması onun bu hale gelmesi için yetmiştir. Onun kâfirliği böyle başlamış, sonra da günah yükünü habire çoğaltmıştır (Bayındır, 23.12.2007). İblis Ahiret Gününe olan inancına rağmen isyanında ısrar etmeye devam ediyor. Şeytanın ilgi alanına giren kişiler dosdoğru yol üzerinde olanlardır. Yani sırat-ı mustakim üzere olanlardır. Şeytan açıkça doğru yol üzerinde olan kullarını saptırmaya çalışacağım diyor. Demek ki şeytanın bir insanla uğraşması, o kişinin doğru yol üzerinde olduğunu gösterir. Değerli eşyaların olduğu eve hırsız girer. Çalınmaya değer bir şey yoksa hırsız oraya uğramaz. Şeytanın uğraştığı kişi de iman noktasında değerli hazineler saklayan kişi gibidir. Ayetin mümin kullara şeytanın bir hâkimiyet kuramayacağı ve Allah’ın vekil olarak yetmesi müjdesi ile sona ermesi inananların içine ferahlık vermektedir. Her insanın içinde sonsuz yaşama arzusu yatar. İşte şeytan burada da Hz. Âdem ve eşi Hz. Havva’nın içindeki o sonsuzluk isteğini kullanarak onları kandırmıştır. İnsanlar hata yapabilirler. Önemli olan yapılan hatayı fark edip dönmek ve bir daha dönmemek üzere o hatayı terk edip Allah’tan af dilemektir. Hz. Âdem ve eşi Hz. Havva burada yaptıkları hatayı fark edip Allah’tan af diliyorlar. Af dilerlerken yaptıkları dua da, insanın yapmış olduğu hata ve günahlar sebebiyle kendisine yazık ettiği vurgusu yapılıyor. Şeytanın kibirlenmesi, aslında Hz. Âdem’e karşı değil, Allah'ın emrine karşıdır. Yani Allah'ın, çamurdan yarattığı biri için secdeye kapanmasını istemesi İblis'in ağırına gitmiştir. Bundan dolayı Allah ona,"...İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, çık, sen alçağın tekisin" demiştir (Araf 7/13). Demek ki, İblis Allah'ın bir tek emrini kabul etmediği için kovulmuştur. Burada İblis Allah'ın bir emrini tanımamış oluyor. Bu da onun kâfir olması için yeterli sayılmıştır. Yoksa iblis, Allah'ın ne varlığını, ne birliğini, ne yaratıcılığını ne de kudretini reddetmiştir. Kur'an-ı Kerim İblis'in saptıktan sonra,"..Doğrusu ben Allah'tan korkarım, Allah'ın cezası pek ağırdır" (Enfal 8/48) dediğini bildirmektedir. Allah'ın bazı emirlerini tanımamaya devam ettiği için bu sözü onu kâfir olmaktan kurtaramamıştır.(Bayındır, 1998). Bu kıssa da dikkat çeken bir diğer husus da Hz. Âdem ve eşi Hz. Havva’nın yapmış olduğu hata iki iken şeytanın tek bir hatası vardır. Peki, nasıl oluyor da iki hata yapan bağışlanıyor da tek hata yapan şeytan huzurdan kovuluyor ve kâfir oluyor? Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın yapmış oldukları iki hatadan biri "şeytanı dost edinme” emrinin tutulmaması diğeri ise "o ağaca yaklaşma” emrinin çiğnenmesidir. Şeytanın yapmış olduğu hata ise Hz. Âdem’e secde etmemesidir. Bu hataların sonuçlarının farklı olmasının nedeni, Hz Âdem ve Hz. Havva’nın yapmış oldukları hatanın hemen farkına varıp tövbe etmeleri ve Allah’tan bağışlanma dilemeleridir. Şeytanın Allah’ın bir emrini yerli yerinde bulmaması ve bu tavrında ısrarcı olup tövbe etmemesi onun felaketi olmuştur (Bayındır, 23.12.2007).
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİNİ HİKAYELER
Non-Fiction''Selamunaleyküm, bu kitabı gören herkesi okumaya da davet ediyorum...''