HZ SALİH KISSASI

2.1K 45 0
                                    

Kur’an-ı Kerim’de yirmi dört kez geçmekte olan Ad kavmi, yirmi iki yerde Semud kavmi ile birlikte anılmaktadır. Ad kavmine peygamber olarak Hud (as) gönderilmiştir. Bir rivayete göre Hud (as) ilk Arapça konuşan, Hz. Âdem’e insanlar arasında en çok benzeyen kişidir. Kur’an’dan öğrendiğimize göre Hz. Nuh’tan sonra gönderilen peygamber Hud (as)’dır. Kur’an’ın ifadesiyle Allah onları Nuh kavminin yerine mirasçı bırakmıştır. Fecr suresinde onların durumu şöyle resmedilmektedir: " Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd kavmine; memleketler içinde benzeri yaratılmamış olan, sütunlarla dolu İrem'e” İnsanlık tarihinde dillere destan olmuş efsanevi İrem Bağları’nın sahibi olan bu medeniyet Ahkaf’ta kurulmuştur. Burası, Arabistan yarımadasının güneyinde okyanusa paralel ve Rub’u’l-Hali çölünün alt kıyısı boyunca uzanan ve bugün adına Hadramevt denilen vadide bulunmaktadır. Bunlar, Vedd, Suva, Yağus, Yauk ve Nesr putlarına tapınmışlardır. Ad kavminin helaka uğraması sonucunda onlardan arta kalanlar, helak bölgesinden uzaklaşarak yarımadanın kuzeyine yerleşmişlerdir. Ad ve Semud kavmi ile ilgili dikkat çekici bir nokta da bu kıssanın Kitab-ı Mukaddes’te yer almamasıdır. Ad kavmi Nuh kavminin ardından gelir. Zenginliğin vermiş olduğu şımarıklık sebebiyle kendilerini hakka davet eden Hud (as)’a inanmayınca şiddetli bir rüzgâr ile cezalandırılmışlardır. Bu kavmin muhteşem saraylara, sayısız mala, eşsiz bağ ve bahçelere sahip oldukları, bu yüzden şımardıklarını kaynaklardan öğrenmekteyiz. Ad kavmi güçlü, kuvvetli fiziksel özelliklere sahip bir kavimdi. Kur’an bu durumu "Düşünün ki O sizi, Nuh kavminden sonra onların yerine getirdi ve yaratılışta sizi onlardan güçlü kıldı. O halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.” şeklinde açıklamaktadır. İşte onlardan arta kalanlar, Arabistan yarımadasının kuzeyinde yer alan, kayalıklarıyla meşhur Hicr diye anılan bölgeye yerleşip Semud adını alanlardır. Semud kavmi, devamı oldukları Ad kavminin yok oluşunu doğru şekilde okumadıkları için Ad kavminin başına gelen olayları yanlış değerlendirmiştir. Şöyle ki, Ad Kavmi’nin helak olma sebebini evlerini yaparken kalitesiz malzeme kullanmalarına bağlamışlardır. Semudlulara göre Ad kavmi, kum tepeciklerinin eteklerine kurulduğu için helak olmuşlardı. Yani onlara göre Ad kavminin inşaat malzemeleri kötüydü.” Bundan dolayı Ad’ın devamı olan Semud, kayalardan görkemli şehirler yapmıştır. Bu kaçınılmaz sonucu "bir tür tarih felsefesi yapan Kur’an’dan takip edebiliriz. Örneğin, Ad toplumu da yaşadıkları şehirlerin "her tepesine anıtlar/gökdelenler dikip dünyada ebedi kalacakmış gibi köşkler-bahçeler yapıyor, başkalarına karşı da zorbalık yapıyorlardı. (26/128-130). Kur’an bu toplumun ahlaki gerekçelerle içinden çöktüğünü söyler. Çünkü bu tip insanlar zeki ve "gözü açık”tır, ancak, gönül gözleri "kör”dür. (22/46) Bir rivayete göre Ad kavmi kayalıklara 1700 oyulmuş şehir yapmışlardır. Bu bölgeye Vadi’l-Kur’â’ adı verilmiştir. Ad kavmi ile aralarındaki akrabalıktan dolayı Semud kavmine "Semud-u İrem”, Ad kavmine de "Ad-ı İrem” denilmiştir. Hz. Salih (as)’ın ismi Kur’an-ı Kerim’de dokuz yerde geçmektedir. Semud kavmi ismi ise yirmi altı kez geçmektedir. Neredeyse ergenlik dönemi başlangıcında genç yaşta kavmine peygamber olarak gönderilmiştir. Hz. Salih, kavmi arasında kırk yıl kalarak onlara vahyi ilahiyi tebliğ etmiş, Mekke’de vefat etmiştir. Nuh (as) ile İbrahim (as ) arasında Hud ve Salih (as)’dan başka peygamber gelmediği söylenir. Kur’an-ı Kerime bakıldığında Hz. Nuh ve Ad kavminden sonra Salih peygamber’in "Baide Arap” kabilelerinden olan Semud kavmine peygamber olarak gönderildiği görülür. Bu kavim daha önce helak olmuş Ad kavminden sonra gelir. Bu gerçek Kur’an’da şöyle ifade edilir: "Düşünün ki Allah Ad kavminden sonra yerlerine sizi getirdi ve yeryüzünde sizi yerleştirdi." Semud kavminin bir başka ismi Hicr’de yaşayanlar anlamına gelen Ashabu’l- Hicr’dir. Yaşadığı yer:Tefsirler ve tarihi kaynaklar, Semud kavminin yaşadığı yerle ilgili olarak, Arabistan’ın kuzeyinde Vadi’l-Kur’â’ya doğru Hicazla Şam arasında veya Hicazla Tebük arasındaki bölgeyi göstermektedirlerOnların yaşadıkları yer olan bölgeye günümüzde "Medain-i Salih”, yani "Salih (as)’ın Şehirleri” denmektedir. Resulullah (s.a.v.), Tebük seferinde Hicr bölgesinde konaklamış ve yanındakilere bulundukları bölgedeki kuyulardan su temin etmemelerini emretmiştir. İsmi nereden gelir: Semud kavminin Arap asıllı olduğu konusunda tarihçiler hemfikirdirler. Bu ismi almalarının sebebi olarak; Arap lisanında "az su” anlamına gelen se-me-de kelimesi ve yaşamış oldukları coğrafyadaki suyun az oluşu veya en eski dedeleri olan Semud b. Amir gösterilmektedir. Semud uygarlığına aslında bir su uygarlığı diyebiliriz. Yıl boyunca yağan az miktardaki suyu kayalara açtıkları su sarnıçlarına biriktirmek suretiyle suları tasarruflu kullanma konusunda öne çıkmış bir kavimdir. Semud kavmini incelediğimizde; onların puta tapan, zengin, bu sebeple de azgın ve vahy-i ilahiye karşı duyarsız olduklarını anlamaktayız. İçinde yaşadıkları evleri ve sarayları da dikkate alırsak, adı geçen kavmin aynı zamanda medeniyet görmüş ve medeniyetler kurmuş olduklarını tesbit etmekteyiz. Yine Semud kavminin kayaları oymak suretiyle evler edinmeleri, onların maddi açıdan güçlü ve kuvvetli olduklarına delalet etmektedir. Bunu "Düşünün ki Allah Ad kavminden sonra yerlerine sizi getirdi ve yeryüzünde sizi yerleştirdi. O'nun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler kuruyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesadcılar olarak karışıklık çıkarmayın”ayetinden öğrenmekteyiz.( Araf, 7/74. Ayrıca bkz. Hicr, 15/82; Fecr, 89/6.) Allah, Semud kavmine Salih’i elçi olarak gönderdi. Salih kavmi arasında doğruluk ve dürüstlüğüyle tanınmış güvenilir birisiydi. Bu nedenle de kavminin itimadını kazanmıştı. Salih’in kavmine getirdiği mesajın özü Semud kavmine Allah’ın birliğini ve O’ndan başkasına kulluk yapılmamasını, yalnız O’na itaat edilmesini hatırlatmaktan ibaretti. Allah’a itaatin yolu da Salih’in peygamberliğinin kabul edilmesine bağlıydı. Ancak Salih’in bu uyarılarına Semud kavmi sert tepki gösterdi. İçlerinden bir kısmı Salih’e inanmakla birlikte büyük bir kısmı onu yalanladı. İman edenler daha çok toplum içerisinde horlanmış ve düşük görülen kişilerdi. Zenginlik, lüks ve refah içinde yaşayan kesim ise Salih’in peygamberliğini kabul etmedi. Neticede inananlarla inanmayanlar arasında bir mücadele başlamış oldu. Salih’e inanmayan, onun getirdiği mesajı kabul etmeyen Semud halkı son çare olarak doğruluğuna şahit olacak bir mu’cize istemeye karar verdiler. Allah da Semud halkını imtihan etmek için Salih’e mu’cize olarak bir dişi deve verdi. Bu deve dilediği yerde serbestçe otlayacak ve kimse ona dokunamayacaktı. Bu deve mevcut su potansiyelini Semud halkıyla paylaşacaktı. Bu nedenle su içme hakkı bir gün devenin diğer bir gün de Semud halkınındı. Salih bu deveye dokunulduğu takdirde başlarına bela geleceğini de belirtti. Ancak Salih’e karşı olan grup deveyi yakalayıp kestiler. İlahi azapla dalga geçercesine tehdit edilen azabı getirmesini Salih’ten istediler. Artık Semud kavminin ıslah olmayacağını anlamıştı. Salih de onlara üç gün mühlet verdi ve üç gün sonunda azabın geleceğini söyledi. Semud halkı yaptıklarına pişman olmuştu. Ancak, sonlarının geldiklerini anladıklarında bu pişmanlığın onlara hiçbir faydası olmadı. Gelecek nesillere ibret olmak üzere Semud halkı ilahi bir cezaya çarptırılarak helak edildi. Allah onların gaflette oldukları sabah saatlerinde büyük gürültü çıkaran bir fırtına ve güçlü bir sarsıntı verdi. Sonunda Semud toprakları sanki hiç insan yaşamamış bir mekâna dönüştü. Salih ve ona inananlar ise bu azaptan kurtuldu. Kur’an-ı Kerim’in ifadelerine ve Semud’dan bahseden materyallere bakıldığında onların da Ad kavmi gibi güçlü bir teknoloji ve ileri refah düzeyine ulaştıklarıgörülecektir. Kur’an’da malın vermiş olduğu güvenle dine karşı lakayt tutum ve davranışlara sahip olanlar için ifadesi kullanılmaktadır. Salih peygamber ve Semud kavmi ile ilgili ayetlerin nüzul süreci dikkate alındığında bu ayetlerin içerik açısından farklı olsa da, karşı karşıya kalınan zorluklar açısından, Hz. Peygamber’in risalet görevinin en sıkıntılı olduğu döneme denk geldiği görülecektir. Semud kıssasında toplum hayatıyla ilgili eleştirilere ve bu eleştirilere toplumun önde gelenlerinin karşı çıkışlarına rastlanılmaktadır. Hemen hemen tüm peygamberlere toplumda lider konumda olan kişilerin karşı durma geleneği, Hz. Salih zamanında da devam etmiştir. Diğer peygamberlerde olduğu gibi Salih (as) da onların söz ve eylemlerini eleştiri konusu yapmakta ve titiz bir irdelemeye tabi tutmaktadır. Salih (as)’ın bu eleştirilerine karşı çıkış, en başta klasikleşmiş haliyle, faydayı mevcud düzenin devam etmesinde gören statükoculardan gelmektedir. Alışılagelen düzenin devamından yana olanlar gerekçe olarak da, geçmişteki durumu öne sürmekte ve ataların geleneklerine uymanın kendileri için yeterli olacağını savunarak, peygamberlerine karşı çıkmaktadırlar. Kur’an-ı Kerim’de kadim zamanlarda yaşayan kavimlerden kalan somut göstergeler, kalıntılar, harabeler birer şahit olarak sunulmaktadır. Gezip görülen yerlerin fıkhedilmesiyle toplumsal hukuka dair birçok hüküm elde edilebilir. Çünkü bunlar tarihin önemli materyallerini oluşturmaktadır. Bu kalıntılar, burada yaşayanların sonu ne oldu, ne yaptılar, neyi yapmadılar ki helak oldular sorularını cevapsız bırakmayacaktır. Konuyla ilgili olarak "Yeryüzündedolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden önce geçenlerin sonlarının ne olduğunu görsünler?” Yusuf, 12/109.Ayrıca bkz. Hud, 11/117.) ayeti konuya açıklık getirmektedir. Salih (as)’la ilgili başka bir ayette azgınlıkları 0 şehirde dokuz elebaşı vardı; bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyor, iyileştirme ve düzeltme cihetine gitmiyorlardi. Allah'a and içerek aralarında şöyle konuştular: Gece baskınıyla onu ve ailesini öldürelim, sonra velisine, "Biz Salih ailesinin öldürülmesi sırasında orada değildik, gerçekten doğru söylüyoruz” diyelim. Onlar böyle bir tuzakkurdular, biz de kendileri farkında olmadan bir plan kurduk. Bak işte tuzaklarınınsonu ne oldu? (Neml,27/45–51.) şeklinde anlatılmaktadır. Kıssanın bu kısmında Hz. Peygamber’e Mekke’de kurulan tuzaklar ve suikast planlarının bu "kıssa” üzerinden haber verildiğine şahit olmaktayız. Bu ibareyi fıkhettiğimizde Allah Teâlâ’nın Hz. Paygamber’i Hz. Salih’le özdeş kıldığını, cahiliye çağının insanını da zalim Semud kavmiyle özdeş kıldığının hükmüne varmaktayız. Hz. Peygamber kıssanın bu pasajlarını fıkhederek suikast planlarını işlevsiz hale getirmiştir. Semud kıssası bizlere eşyayı amaç olarak değil, araç olarak görme gereği hükmünü bildirmektedir. Eşyayı amaç olarak görmek, toplumun dünya görüşünü de ele vermektedir. Kur’an, Semud örneğini vererek gerek vahyin ilk döneminde gerekse sonradan oluşabilecek eşya ve dünyayı algılayış biçimimize çeki düzen vermek istemektedir. Kur’an’da dünya hayatının kötülendiği ayetlerle, Semud kavminin eşyaya bakış açısı arasındaki ilgiyi iyi kurarak, eşyaya karşı nasıl duruş sergilemeliyiz? Sorusunun cevabı aranmalıdır. Kur’an’ın cahiliye olarak tavsif ettiği niteliklerin tümü, Semud kıssasında mevcuttur. Çünkü cahiliye’nin en başat özelliği, dünyevilik anlayışıdır.Semud kavmi de cenneti bu dünyada arayan insanların hikâyesi olduğundan cahiliye tanımına uymaktadır. Bu kavmin anlayışını Kur’an diliyle söyleyecek olursak, onlara göre hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdır anlayışıdır. Semud kavmi’nin helaki ile ilgili kullanılan bir başka ifade ise, e-ha-ze dir. Bu sözcük Semud kavminin yok edilişi ile ilgili bir ayette, bu kavmin "sayha”(korkunç bir ses, çığlık, gürültü ile yok edilme) ile "Zulmedenleri korkunç çığlık yakalıyıverdi (Hud, 11/67–94.) şeklinde açıklanmaktadır. Semud kavminin "Ashabu’l- Hicr”olarak nitelendirildiği bir başka ayette de, onların peygamberlerini yalanladıkları ve Allah’ın ayetlerini ısrarla yalanlayıp, yüz çevirmeleri sebebiyle "sayha” ile yok edildikleri: "Hesapta onlar dağları oyarak kendilerine güvenli evler inşa ediyorlardı. Fakat sabahın ilk ışıklarıyla (dehşetli) sayha onları kıskıvrak yakalyıverdi” ifadeleri ile anlatılmaktadır. "Semûd kavmi, azgınlığı sebebiyle yalanladı. Hani onların en bedbaht olanı (fesat çıkarmak için) ileri atılmıştı Allah'ın Resülü de onlara şöyle demişti: "Allah'ın devesini ve onun su içme hakkını koruyun." Fakat onlar, onu yalanladılar ve deveyi boğazladılar. Bunun üzerine Rableri, suçlarından dolayı onları helak etti ve kendilerini yerle bir etti. Allah, bunun sonucundan asla çekinmez.)

DİNİ HİKAYELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin