Ankara'da bitirdiğim üniversite ve orada yaşamış olduğum üniversite hayatımın son buluşunun ve İstanbul'a yatay geçiş yapmamın 1. ayını yarın kutluyoruz .
Parti ücretsizdir . İsteyen buyursun gelsin . Fakat açık büfe diye bir şey yoktur hatta büfe yoktur çünkü dolabımı açıp baktığınızda görecek olduğunuz gibi domates ve peynirden başka tam takır kuru bakır .
İsteyen yemeğini getirsin. Kaşık çatal bizden , yemesi sizden.
Bu yıllara damgasını vuracak parti ve bugün başlayacağım işim için önce yataktan kıçımı kaldırmam gerekiyor , ve galiba en acısı bu olacak.
Aşk mı , para mı derseniz eğer uyku derim .
Dolabım yatağıma o kadar yakınkı tek bir ayak hamlesiyle dolabımın kapağını açıp yattığım yerden ne giyeceğimi seçebiliyorum . Buna da zeka diyorlar tabi.
Mavi jean , beyaz sütyen gösteren bir t-shirt , siyah deri ceketim ve siyah hafif topuklu botlarımla güne hazır falan değilim , daha bunlar ütülenecek . Hay aklına tükürdüğümün Yeby si sen ne diye akşamdan ütülemezsin , hoş akşam shutları tek tek kafama dikip tüm evi tuz buz ettim orası ayrı .
Yeni başladığım işimde kimseyle yükselenlerimiz uyuşmadı desem yeri . Bir kız var patronun kuzeni , ne yalan söyliyim kızı ilk gördüğümde dikkatimi kafası değil fiziği çekti. Hayır yani lezlikle alakası yok ama kızın sütun gibi bacakları var . Ve sanırım kafasının dikkatimi çekmediğini anlamak zor değil , kız çakma sarışın , dip boyası çoktan gelmiş ve gözleri %100 lens çünkü o kadar esmer ki , o deniz mavisinden daha açık bir mavi doğal gözü olabileceği ihtimalini bile veremiyorum .
Neyse kız bana doğru yürümeye başladı yanıma gelmesine 10 adım varken konuşmaya başladı manyak.
''Meerraabaaa sen yeni kızsıın dimi memmnuun olduum ben peerviin ''
ağzını niye bu kadar yaydın ki pervinciğim ? yakıştı mı patronun 2. derece akrabasına bu usül . Ayıp.
Ağzını yaymadan konuşması gerektiğini hiç kimse söylemiş midir acaba ? söylemediyse söyliyim yani . Aman Yeby sakın , ilk günden patronun kuzeni yüzünden atılma işten tut o ağzını , isterse ağzı yere düşsün sana ne ? ağzımı açarsam kendimi döverim.
Kız starplez elbisesini iki eliyle yukarıya doğru çekti ve manalı bir öksürme ile beni kendime getirdi. Meğersem ben kızı ölçüp biçerken gözlerimi kızın göğüslerine dikmişim . Hay beynime tüküreyim , rezil oldum şu zengin güzeline.
'' sormayı unuttum senin adın ne '' dedi
Sadece çok utandığımda ve korktuğumda titreyen sesimle derin bir nefes alarak ' Yeby '' dedim.
Kız bi anda gülmeye başladı '' Yebyi mi ? yebyi ne hayatım ? Amerikadan mısın ? dedi yine ağzı kuzey , güney , doğu ve batıya kaydırarak.
Yok güzelim İspanya'danım ben hatta francesco martini arabamda ofisin garajında beni bekliyor. Hayır yani halis mulis Türk kızıyım ama Amerikalı olsam bile komik olan ne ?
Gece yalnız içtiğim shut ve kaç paket olduğunu hatırlamadığım sigaralarımı bi kenara bırakarak , adeta bir gurme havasıyla başladım konuşmaya
''Yebiy değil efenim yeby Y-E-B-Y. Ayrıca doğma büyüme İstanbul.
''Atarlı çıktı bizim yebyi.. pardon YEBY''
dedi ve güldü orospu gibi
Ayrıca
Yebyi senin anadır.
Uzun bir sessizlikten sonra odamı gösterme tenezzülünde bulunda zengin güzeli . Dur neydi adı heh Pervin evet . ''Asıl sen kendi adına bak be '' diyemedim tabii çünkü Pervin benim annemin adı . Annem gibi bir kadının adı bu zengin güzeline hiç yakışmamış doğrusu .
o önde ben arkada geçiyoruz bir kolidordan aynı anda da konuşuyor bizim ki '' İstanbul 'a kuşbakışı bakarak çalışacaksın '' . ''Benim odamda bile yok böyle manzara '' bla bla...
Sonunda vardık manzaralı odaya . Hay senin ben .. manzara manzara dediğin bu mu lan ? Binalardan başka bi sikim gözükmüyo ya burda . Ben de dağ mağ manzaralı bir şey zannettim . Hoş burda öyle bir yer bulmak oldukça zor .
Övmeye devam ediyor bu odayı ve her konuştuğunda sesi yankılanıyor duvarlardan ve gülüyor aynı anda , halbu ki burada komik olan tek şey uzun dosya dolabının üzerindeki pembe tüylü küçük kız çocuğu tacı.
Gözümün o taca takıldığını anladığında durur mu başlıyor hikayesini anlatmaya
Meğersem o taç burda eski dil danışmanının kızınınmış . Losemi hastasıymış . Pek de şirin bir şey fotoğrafını gösterdiler. Güzeller güzeli kıvırcık sarı saçları dökülmüş , yok olmuş birer birer..
Nereye gider ? Niye gider o güzel saçlar ? Kodumun dünyası işte.
Aldığı tedavileri vücudu kaldırmamış , 6 yaşında kapamış gözlerini dünyaya.
Oysa ki o kadar çok ölmesi gereken iğrenç insanlarla dolu bu şehirde niye o dünyalar güzeli ?
Kader işte.. nefret ediyorum bu kelimeden '' Kader işte '' ne kaderi arkadaşım ne kaderi ? 60 yaşındaki teyzeler bile aşk acısı çekerken bu kız niye kemoterapinin acısını çeker ki ? bunun tek açıklaması kader mi ? bu sadece bir kurtuluş kelimesi başka da bir bok değil.
Bu ofisi çok severmiş Prenses , adı gerçekten de Prenses miş .. annesi ve babasının geçirdiği travma aklıma geldikçe benim etimden et koparıyorlar sanki..
Neyse hep gelirmiş buraya annesiyle . Buradaki herkesi öz abisi ve ablası olarak bilirmiş . Çok istemiş bir abisi - ablası olsun ama annesi işini etkileyeciğini düşündüğü için hep uzakmış bu fikre . Bu ofiste hep kızını görüp , onun anılarıyla daha fazla çalışamayacığını dile getirerek vermiş dilekçesini ve gitmiş Türkiye'den .
Vay be neler oluyor Dünya 'da . Halbu ki hep kendimizin dertleri için üzülürez ama etrafımıza bir baktığımızda aslında üzüldüğümüz şeyleri 'dert' katagorisine almak bile yalnış.
Bilmiyorum , üzüldüm . Rahatsız olacaksam o tacı başka bir yere koymayı teklif ettiler ama ben Prensesin bana şans getireceğine inandığım için o taç ben burada olduğum sürece dosya dolabının üstünde değil benim masamda duracak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARKANA BAKMA
Teen FictionÇok eski zamanlardan kalmaydı aşkları, eskimişti ve yıpranmıştı .Sözleşmişlerde 5 senes sonra , karşılacaklardı bir yerde . Bazısı sabırsız , diğeri aşık olduğunu unutmuş gibi çıkıyorlar karışısına. Tesadüf mü yoksa 5 sene çoktan geçti mi?