İz Peşinde

237 9 2
                                    

Pencereden süzülen ışık huzmeleri gözlerimi acıtırken büyük bir isteksizlikle gözlerimi açtım.  Bütün gün hatta bütün hayatım boyunca böyle uyumayı diledim bir an. Elbette böyle bir imkanım yoktu, yapmam gereken onca şey varken üstelik. İç geçirerek doğruldum ve çıplak ayaklarıma terliklerimi geçirdim. Dirseklerimi dizlerime yasladım ve kafamı avuçlarımın arasına alıp düşünmeye başladım.

Bir gecede bütün hayatım tepetaklak olmuş, babam hala nasıl olduğunu anlamadığım bir cinayete kurban gitmişti ve ben bunu doğum günü partimde öğrenmiştim. Hayatımdaki tek varlığım ellerimden öylece kayıp gitmişti. Yıllar önce annemi lösemi yüzünden kaybettiğimde hissettiğim acının şimdikinden kalır yanı yoktu ama bu sefer tutunacak hiçbir dalım kalmamıştı ve bir hiçliğin içine düşmüştüm. Üstelik annemin son ana kadar yanındayım, el eleydik. Oysa babam... Cesedini bile göremeden adli tıpa sevkettiler. Kim bilir, belki de tanınmayacak hale geldiği için korkacağımı düşünüp bilerek beni bundan alıkoydular. Gözlerimden akan ılık yaşlara engel olamadım. Hala her şeyin bir çırpıda olup bittiğine inanamıyordum. Hafızamı yoklayıp dünü bir daha gözden geçirdim.

Babam şehrin en başarılı avukatlarından biriydi. Hiçbir zaman hak yememiş ve doğru bildiğinden şaşmamıştı. Böylelikle Hatay'daki çoğu insanın sevgisini kazanmıştı.  Elbette bu başarıyı elde etmek için çok emek harcıyordu. Annemin tek emanetiydim ona ve bana iyi bir yaşam sunmak için elinden geleni yapıyordu. Doğum günümde arkadaşlarımla kutlama yapacaktım. Babam o gün çok önemli bir dava için ofisinde çalışması gerektiğini ve eve geç geleceğini söylemişti. Hediyemi sabahtan kahvaltıda verip gitmişti. Ona kırılmamıştım çünkü doğum günümde bile benim için uğraştığını biliyordum. Hem zaten arkadaşlarım benim için haftalar önce plan yapmışken onlara ayıp edemezdim. Babamın hediyesini açmadan önce kahvaltı sofrasını toplayıp ne giyeceğime karar vermek üzere odama geçtim. Evimiz çok büyük bir ev değildi. Annemin vefatından sonra babamın işleri de biraz kötüye gidince eski evimizi satıp üç odalı bir apartman dairesine taşınmıştık. Babam da zamanla işleri yoluna koydu.

Dolabıma şöyle bir göz gezdirdim. Hiçbir zaman süslü bir kız olmamıştım. Zaten davranışlarım, yürüyüşüm, her şeyimle etrafımdaki diğer kızlardan daha ağırdım. Doğum günümde de bir istisna yapmaya niyetim yoktu. Gözlerimle aynı renkte olan yeşil tişörtümü giyip altına siyah dar kotumu geçirdim. Siyah vanslarımı ayağıma geçirdikten sonra eylül ayının ortasında olduğumuzu hatırlayıp her ihtimale karşı siyah deri ceketimi giydim. Kestane rengi saçlarımı tarayıp kendi haline bıraktıktan sonra birkaç rimel darbesiyle gözlerimi ortaya çıkardım ve dudaklarıma biraz parlatıcı sürdüm. Tam çantamı alıp çıkacakken yatağımın üzerine bıraktığım babamın hediyesi gözüme çarptı.  Üzeri yaldızlı siyah kağıdı yırtarken içerisindeki kutunun büyüklüğünden bir bileklik veya kolye türü bir şey çıkacağını anladım. Tahmin ettiğim gibi içinden zinciri uzun yuvarlak ve işlemeli bir ucu olan bir kolye çıktı. Ağzım şaşkınlıkla açılırken babamın buna ne kadar para bayıldığını düşündüm. Eski bir şey olmalıydı ve pahalı. Avucumda incelerken kolye ucunun açılabilir olduğunu farketmiştim. İki tarafında da fotoğraf koymak için boşluk vardı.  Bir ara annemin ve babamın fotoğrafını içine yerleştirmeyi aklımın bir köşesine not ettim ve dışarı çıktım.

Saat daha erkendi ve kızlarla akşam 8 için sözleşmiştik. Ben de cafenin bulunduğu semtte biraz dolanmaya karar verdim. Akşam olunca sözleştiğimiz yere gittik ve küçük bir kutlama yaptık. Zaten çok arkadaşım yoktu. Hiçbir zaman okulun popüler ve basket takımdaki çocuklarla çıkan sürtüklerinden ya da gece gündüz inekleyerek kafayı yiyen tiplerinden olmamıştım ve dahil olduğum küçük arkadaş grubuyla gayet mutluydum. Hediyeleri alınca mutluluğum ikiye katlanmıştı, hediyeleri her zaman severdim. Kutlama bitince kızların ısrarıyla şehirdeki 18 yaş altı gençlerin takıldığı eğlence mekanına gittik ve gece yarısına kadar dans ettik. Bir ara masada bıraktığım telefonum aklıma geldi ve çantamdan çıkarıp baktığımda gözlerime inanamadım. "Babam kişisinden 18 cevapsız arama". Dışarıda olduğumu ve geç geleceğimi biliyordu, acaba bir şey mi olmuştu. Boğazıma bir yumrunun oturduğunu hissettim ve aceleyle babamın numarasını tuşladım; fakat telefonu babam yerine bir başkası açmıştı. Arkadan polis telsizi sesleri geliyordu. "Siz kimsiniz, babam nerde?" diye sordum. Heyecandan sesim çatlamıştı. Karşıdaki adamın öksürerek boğazını temizlediğini duydum. Ne söyleyeceğini tartmaya çalışır gibiydi. Ve sonra hayatımı darmaduman eden o cümleleri söyledi : "Mine hanım,  ben Başkomiser Burhan. Babanız bir cinayete kurban gitti ve cesedi birkaç saat önce il çıkışında bir ormanda avcılar tarafından bulundu. Sizi aradık ama bir türlü ulaşamadık. Evde de yoktunuz, o yüzden haber veremedik. Eğer adresinizi verirseniz arkadaşlar sizi merkeze götürmek üzere alabilir.Mine hanım... Mine hanım orda mısınız?" Bir süre sonra adamın söylediklerini duyamaz hale geldim. Kulaklarım uğulduyordu ve gözlerim kararmaya başladı.  Ayaklarımın altındaki zeminin kayarken sert ve soğuk betonun suratıma çarptığını hissettim. Sonrasında gitgide büyüyen bir acı ve boşluk hissi...

Merhabaa! Bu benim ilk hikayem yazar olarak tamamen yeniyim.Önümüzdeki bölümlerde aşk olacak inşallah merak etmeyin sadece polisiye türü bir hikaye değil. Belli bir oy sınırı falan koymuyorum sadece birileri tarafından farkedildiğimi gördüğümde yeni bölümü paylaşacağım :)) keyifli okumalar..

İz PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin