Bölüm 4 - Mektup

72 5 6
                                    

Aralık kapıdan içeriye sızan soğuk hava iliklerime kadar işlemişti; ama tüylerimin diken diken olmasının asıl sebebi bu değil, gözlerimin tam içine bakan bir çift duman rengi gözdü. Belli ki dışarıda yağmur vardı. Islanmış saçları birbirine karışmıştı. Saçlarının arasından kurtulan bir su damlası kulağının arkasından yol alırken boynuna doğru inip gözden kayboluşunu izledim. Daha Ekim'e bile girmemişken gelen bu ani soğuğun etkisiyle burnu kıpkırmızı olmuştu. Soluğunu sesli bir şekilde verirken havada beyaz bir sis kümesi oluştu ve aynı hızla kayboldu. Nihayet gözlerini benden ayırıp,

"Teşekkür ederim Arzu Teyze. Bugün size katılamayacağım, beni affedin. Annemlerden evin anahtarını almam gerekiyor onun için gelmiştim. Benimkini evde unutmuşum da."

O kadar nazik bir şekilde konuşuyordu ki alaycı bir şekilde kaşlarımın kalkmasına engel olamadım. Sadece bir gün içerisinde bana karşı olan tavrını gözden çıkarsak tam bir beyefendi diyebilirdim. Gözlerini tekrar bana çevirdiğinde alaycı ifade hala yüzümde asılıydı. Kirpiklerinin gölgesi gözlerinin altına düşmüştü. Bu görüntüsü bir süre sonra ürkmeme sebep olunca gözlerimi kapının ardından ay ışığının aydınlattığı geceye doğru çevirdim. O sırada az ilerde ağaçların ardında bir silüetin durduğunu farkettim fakat ben gözümü açıp kapattığımda aynı yerinde göremedim. Muhtemelen bir gölge oyunuydu.

"Pekala öyleyse. Bunu saymıyorum ama bir gün seni de bekleriz." diye şakıyan Arzu Teyze'nin sesi beni içinde bulunduğum kasvetten dışarı çıkardı.

"Ben annenlere haber vereyim. Sen de dışarıda kalıp üşüme en azından içeriye geç." diyerek geriye doğru çekilip eliyle içeriye girmesi için işaret etti. Kaan tereddüt etmeden içeri girerken ben onunla baş başa kalmak istemediğim için telaşla teyzemi takip edip içeriye geçtim. O arada teyzemin üzerimdeki şüpheci bakışlarını görmezden geldim. Koltuğa gömülüp kolumun altına bir yastık koydum ve yerdeki halının desenlerini inceledim. O sırada anahtarı kapının yanında bekleyen Kaan'la teyzemin konuşmalarına kulak kabarttım.

"İşte Kaan'cığım sanırım şu bahçenin şu da verandanın anahtarıymış."

"Tekrar teşekkürler. İyi geceler. "

"İyi geceler. " Ardından kapının açılıp kapandığını duydum ve zeminde tok sesler çıkaran topuklu ayakkabıların sesi yaklaştı ve teyzem içeriye girdi.

Bana yıllar hatta asırlar kadar uzun gelen bir saat boyunca daha muhabbet edildi. Belli ki teyzem bu aile ile hayli yakındı; çünkü sıradan komşularla edilen muhabbetlerin haddini aşan konulardan bahsediliyordu. Bu yakınlığa güvenmiş olacak ki teyzem buraya geliş amacımı onlara da anlatmıştı. Birden bundan Kaan'ın haberi olup olmadığını düşündüm ve bu mideme bir sancı saplanmasına sebep oldu. Babamın cinayetini ve katilin İstanbul'a gelme sebebimi çok kişinin öğrenmesini istemediğim için okuldaki arkadaşlarıma bile bahsetmemiştim oysa. Şimdi burada bana yabancı birilerinin - özellikle Kaan - bunu biliyor olması beni huzursuz etmişti. Bunun benim zayıf noktam olduğunu düşünüp kullanabilir,  aşağılamaya çalışabilirdi. Ona güvenmiyordum. Başından beri dibi görünmeyen bir kuyu gibi içinde kaybolduğum gözleri sanki tehlike alarmı veriyordu. İçimde panik dalgaları baş gösterirken yerimde huzursuzca kıpırdandım. O sırada teyzemin endişeli bakışlarını üzerimde hissettim. Ona 'Bir sorun yok' manasında bir tebessüm gönderirken kendi kendimi rahatlatmaya çalışıyordum.
Belki de o kadar kötü biri değildir. Hem her şeyi geçtim, daha öğrenip öğrenmediğini bile bilmiyoruz ki.

Sonunda kendimi bilmediğine inandırıp biraz dinginlik sağladığımda misafirler de -nihayet- kalkmaya karar vermişti. Onlar gittiğinde saat 11'i çoktan geçtiği için teyzemden izin isteyip ağır adımlarla merdivenlere yürüdüm ve üstümü değiştirip dişimi fırçalar fırçalamaz yatağıma girdim.

İz PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin