"Öküz müsün, önüne bakmadan sürüyorsun arabanı. Üstümü başımı ne hale getirdin!" diye cırladım. Sanki beni hiç duymamış gibi yoluna devam ediyordu. İlk defa dış görünüşüne dikkat ettim. Üzerine yapışan okul gömleğinin altındaki kasları tamamen ortadaydı ve bembeyaz teninin aksine simsiyah özenle taranmış saçları nefes kesiciydi ama arkasını dönük olduğu için yüzünü göremiyordum. Kolundan tutup - kolları neredeyse benimkinin iki katıydı ve onlara sahip olmak için spor salonlarına ne kadar para bayıldığını düşündüm.- kendime doğru çevirdiğimde bir çift duman rengi gözle karşılaşınca afalladım. Gerçekten de beni ilk defa farkeder gibi bir hali vardı. Dişlerimi sıkıp "Sana diyorum. Duymuyor musun? Hem su sıçratıp sonra da bir özür bile dilemeden yoluna devam ediyorsun." dedim.
Yüzünün sol tarafında bir gamzesi vardı ve elmacık kemikleri çıkıktı. Bana dogru eğilince yüzümüz aynı hizaya geldi ve yüzünde eğreti bir ifade takınıp "Yolun ortasında mal gibi dikilip durmasaydın sen de." diye tısladı. Ben utanıp özür dilemesini beklerken karşıma geçip bir de beni azarlıyordu. Neredeyse öfkeden kuduracaktım ve bir an suratına bir tane geçirme isteğiyle doldum fakat ikimizi karşılaştırınca bunun pek de iyi bir fikir olmadığına karar verdim. Gözlerimi kısıp "Özrün kabahatinden de büyük be. Kendini ne sanıyorsun sen?" dedim. Sesim farkında olmadan yükselmişti ve birkaç kişi bize dönüp bakıyordu. Tam o anda zil çaldı ve bizi izleyenlerle birlikte diğer insanlar da sınıflarına gitmeye başladı.
"Uzatmasana kızım. Üstüne bir şey olduğu yok. Ders zili çaldı uğraştırma beni. " deyip söyleyeceklerimi ağzıma tıkarak yürümeye başladı. Kaşlarımı çatıp arkasından "Bunun hesabını vereceksin. Burda bitmedi bay ukala!" diye bağırdım. O ise samimiyetten uzak bir kahkaha patlatıp koridorun sonunda gözden kaybolurken sanki "zevkle" dediğini duydum. Tabi bu benim hayal ürünüm de olabilirdi.
Zaman kaybetmeden müdür yardımcısının odasını bulup sınıfımı öğrensem iyi olacaktı. Kapıya geldiğimde iki kere tıklatıp içeri girdim. "İyi günler. Beni yeni öğrenciyim. Hatay'dan geldim.Ders programını ve sınıfımı öğrenmek için gelmiştim de."
Kapıda erkek ismi yazıyordu fakat bir kadınla konuşuyordum "Ben müdür yardımcısı sekreteriyim canım. Sen Mine Eroğlu olmalısın. Sayısal öğrencisisin değil mi?" diye sorarken bir yandan da beni süzmekle meşguldü. Başımı evet anlamında salladım.
"Pekala,şimdi bizim okulun sistemi Türkiye'dekiler gibi değil de Amerikada'kiler gibi . Yani belirli bir sınıfın yok ve her ders için ayrı labaratuvarlar ve amfiler var. Sınıflarda hep aynı kişiler de değişecek haliyle. Bir günde 8 ders var ve 5. dersten sonra öğle arası var. Başka bir şey yoksa sınıfına git istersen. Zil çaldı sanırım.İlk dersin Geometri. Hemen soldaki merdivenlerden çıkıp koridoru takip et koridorun sonundaki sağ kapı. " deyip gülümsedi.
Gülümsemesine karşılık verip teşekkür ettim ve dışarı çıktım ve sınıfa doğru yol aldım.
Şanstan ilk ders boştu ve insanlar hava pek de güzel olmadığından ya kentinde ya da sınıfta takılmayı tercih etmişti. Ben de fırsattan istifade okulda ufak bir keşfe çıktım. Her yer eteği bir karış, ayaklarında topuklu ayakkabılar ve yüzleri pahalı makyaj malzemeleri ile boyanmış kızlarla doluydu. Kendi halime bakınca kendimi bir an kötü hissettim. Hayır asla böyle şeylere özenmemiştim. Bunun için üzülüyordum. Bu insanların arasında olmak istemiyordum.
Şimdiden eski okulumu özlemiştim.
Gözlerimden yaşlar aktığını farkettiğim dakkada kendimi lavaboya atıp kabinlerden birinin içine girdim. O sırada tuvalete giren iki kızın konuşmalarına kulak kabarttım. "Dün annemlerle kavga ettik. Yılbaşı tatili için Paris' e gitmeme izin vermiyorlar. Hayır bütün senelerimizi evde aptal aptal noel ağacı süsleyip ailecek kutlamaktan en anlıyorlar acaba?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İz Peşinde
Mystery / ThrillerMine Eroğlu 17 yaşında bir genç kız.. Yaş gününde telefonla babasının öldürüldüğü haberini alır. Öylece ortada kalıp bütün umutlarını kaybederken hiç beklemediği bir ipucu onu babasının katilinin peşinden İstanbul'a sürükler. Artık onun için yeni bi...