Zır zır öten alarm sesiyle uyandım.Sevda cadısının sesinden de daha çok nefret ediyorum bu sesten.Hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevemiyorum.Bunun için anneme minnettarım. Bana kimseye güven olmayacağını, kimseyi sevmemeyi öğretti.Kullandığı yöntem her ne kadar acımasız olsada öğretti işte.
Üstümdeki pikeyi ayağımla itekleyip yere attım.Yastığımın altından telefonumu çıkarıp saate baktım.Saat daha 9'a geliyordu.
Dolabımdan havlumu aldıktan sonra sersem adımlarla banyoya gittim.Üstümdeki kıyafetlerden kurtulup, küveti sıcak suyla doldurdum.Evde en rahat olabildiğim yer küvet galiba.Küvete biraz daha sokulup , burnuma kadar suya soktum.Ah.Suyun verdiği o huzur.
Yarın için heyecanlıydım.Bir yandan da tedirgin.Ne kadar kötü olabilirdi ki?Daha ne çıkarabilirdi bu hayat karşıma?Daha neyle sınayabilirdi beni?
Benim gibiler için kaçmak her zaman için iyi bir çözüm.Bence.Herşeyi geride bırakmak ne kadar zor olabilir ki?Hele hiçbir şeye sahip değilsen.
Parmak uçlarım suda kalmaktan buruştuğunda küvetten çıktım.Saçımı şampuanlayıp, vucüduma çikolata kokulu duş jelimle yıkadım.Çikolata hayattaki vazgeçilmezlerimden biriydi benim için.Her ne kadar şımarık kız işi gibi gelsede ne yapayım?Çikolata sonuçta.
Üstüme bornozumu geçirirken sevda cadısı viyaklıyordu."Dolunay!Hadi tatlım kahvaltı hazır." Bu şekilde konuştuğuna göre kesin babamda yanındaydı.Çoğu zaman bana laf atmak için babamın olup olmamasını umursamıyordu.Sonuçta babamda hep onun tarafında oluyordu.
Böyle davranmasının nedeni 2-3 haftadır adam akıllı birbirimizi görmediğimizden dolayıydı galiba.Evden uzak kalmak için elimden geleni yapıyordum ama eninde sonunda meburen uğruyordum.Ama yarın hepsi biticekti.Herkesden herşeyden kurtulup, defolup gideceğim.Bir daha asla geriye dönmeyeceğim.
Banyodan çıkarken "Siz başlayın" dedim.Sesimi soğuk çıkarmak için pek çaba sarf etmeme gerek kalmıyordu zaten.Her zaman soğuktu sesim.Özellikle o kadına karşı.
Altıma bir tane jean geçirdim.Üstümede beyaz üzerinde siyah renkle "now or never" yazan tişörtümü giydim.Şaçlarımı kurutup saldım.Zaten saçlarım dalgalı bir yapıya sahipti.Şaçlarımın içinden ellerimi geçirip şekil verdikten sonra ayağıma siyah spor ayakkabılarımı geçirip aşağıya indim.
"Ah kızım geldin mi?Hadi otur bakalım.Kahvaltını et."Vay.Pekala.Neredeyse beni kandıracaklar benimle ilgilendiklerine dair.Ama yemezler babalık.
. "Dışarıda arkadaşlarla yiyeceğiz."Sanki arkadaşım varda.
"Tabi hayatım sen eğlencene bak."Diyip göz kırptı Sevda cadısı.Gitmemdeki memnuniyetini ne sesinden ne de bakışlarından esirgememişti.
Gözlerimi kısıp yapmacık gülümsememi onlara bahşettikten hemen sonra koşar adımlarla evden ayrıldım.Şu insanların yüzünü görmeye bu kadar tahammül etmem bile büyük başarıydı bence.
Normalde sevgili (!) anneciğimin sevgilisinden aldığı parayı kullanmıyacaktım ama o paraya mecburdum İngiltere'ye gitmek için.Babam çok zengin biri değildi.Harçlıklarımı biriktiripde oraya gidemeyeceğime göre.O paraya mecburum yani.
Dolmuş durağına gidip sahile giden bir dolmuşa bindim.Deniz her zaman iyi hissettiriyordu bana.Daha huzurlu hissettiriyordu.Benim hayatım ne kadar huzurlu olabilirse o kadar.
Kulaklığımı telefona takıp, The pretty reckless'ın going to hell şarkısını açtım.Bir kaç tane daha müzik dinlediğimde çoktan gelmiştim sahile.Dolmuştan inip sahile doğru ilerledim.Gözüme kestirdiğim ilk banka oturdum ve düşünmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçış
PoetryHerşeyden kaçıyorum derken aslında kaçtığı şeyin içine düştüğünden habersiz..