Çok çok özür dilerim. Yazdığım en berbat bölüm oldu. Beni affedin canlarım. Bundan sonraki bölümleri daha iyi yazmaya çalışacağım. Hepiniz seviliyorsunuz :))
queenofketchup'a teşekkürler :))
***
Odamdan içeri süzülen güneş ışığının eşliğinde gözlerimi açtım. Kışın ortasında Londra'da güneş. Tuhaf, diye geçirdim içimden. Kollarımı iki yana açıp esneyerek gerindim. Yataktan kalkmak için ayaklarımı sarkıttım ama ayağımdaki mini etek buna engel oldu. Dün gece Harry'nin doğumgünü partisinden oldukça geç döndüğümüz için o kadar çok uykum vardı ki, üzerimi değiştirmeye fırsat bulamadan kendimi yatağa atmıştım. Yataktan kalktım ve ayağımdaki mini eteği çekiştirerek tuvalete doğru ilerledim. Aynada bir süre kendime baktım ve Harry burda olmadığı için içimden şükrettim. Kelimenin tam anlamıyla BERBAT görünüyordum. Gözlerimden aşağı süzülen rimeller, kabarık bir saç, gece elimle ağzımı silmiş olmalıyım ki rujum yüzümün yarısını kaplamıştı. Banyo dolabının kapağını açarak bir pamuk ve makyaj temizleyici çıkartarak, yüzümü bu iğrençlikten hemen kurtardım. Göz altlarıma baktım. Mosmordular. Sanırım gece hayatı hiç de bana uygun değildi. Kafamı kaşıyarak başımı hafiften sağa yatırdım. Saç spreyi kaşıntı yapmıştı ama benim şu anda saçlarım için yapabilecek bir şeyim yoktu. Karnımın gurultusu bütün mahalleyi uyandırmaya yetecekti ve tabi ki açlığım galip geldi. Duşa kahvaltıdan sonra da girebilirdim. Musluğu açtım ve elimi ıslatıp saçıma biraz çeki düzen verdim. Şimdilik bu idare ederdi. Odama gelir gelmez üzerimdeki kıyafetleri çıkarttım ve onların yerine daha rahat bir şeyler giydim. İşte hayat buydu. Bütün gece o etekle nasıl uyumuşum kendime şaşırıyorum. Odamda işim bitince alt kata indim. Mutfağa doğru yaklaştıkça oradan gelen güzel kokular burnuma dolarken, Cece'nin şarkı söyleyen sesi daha belirgin bir hal almaya başlamıştı.
Words will be just words
(Kelimeler sadece kelime olarak kalacaktır)
Till you bring them to life
(Sen onları hayata bırakana kadar)
Another world mü bu? Hem de Niall'ın solosu. Aman ne şaşırdım(!) Mutfağa girdim. Cece parmak ucunda dans ediyordu. Sanırım bale yapmaya çalışıyordu. Another world ve bale, müthiş ikili. Yine de, Cece bale eğitim aldığı için dansına kesinlikle kötü diyemezdim.
Cece parmak uçlarında biraz daha yükselerek üst raftan iki tane tabak çıkarttı ve bale'yi bırakmadan yine parmak uçlarında arkasını döndü. "Günaydın Cece."dedim gülümseyerek. Cece tabakları masaya bıraktı, sonra da yanıma gelip yanağımı sıkarak "Günaydın uykucu."dedi oldukça neşeli bir sesle. "Çok neşelisin bu sabah?" Fırının karşısına geçtim. Mmm! Havuçlu kek. En sevdiğim. Bu bütün eve yayılan o güzel kokuyu açıklıyordu. Cece beni kolumdan tutup çekerek fırının önünden uzaklaştırdı. "Sana anlatacaklarıma inanamayacaksın."diye cıvıldadı. Kolumu Cece'nin elimden kurtardım ve parmaklarımı çeneme dayayarak düşünüyormuş havası verdim. "Bir tahminde bulunayım. Niall'la mı ilgili?" Cece ellerini çırptı ve gülerek "Evet."diye cevap verdi. "Hadi anlat. Ne bekliyorsun?"dedim heyecanla. "Dün gece bana" Cece, elini kalbine götürdü. "Beni sevdiğini söyledi." Ve çığlık. Sevinçle yerimde zıpladım. "Aman tanrım!" Cece yanıma geldi ve ellerimi tuttu. Şimdi ikimiz beraber çığlık atarak zıplıyorduk. Bizi kenardan gören deli falan sanırdı herhalde. Zıplamayı kestiğimizde Cece boynuma atladı. "Nasıl oldu anlatmayacak mısın?" Cece bana sarılmayı bıraktı ama gülmeyi kesemediği her halinden belliydi. Şu anda otuz iki diş sırıtarak bana bakıyordu. "Dün gece sen yanımızdan ayrıldıktan sonra söyledi." "Ee yani?" Cece fırını açtı. Havuçlu keki çıkarttı. "Yanisi... Ah!" Cece keki hızla tezgaha bıraktı ve bana döndü. Bir yandan da yaktığı elini emiyordu. "Bakmamı ister misin?" Cece'nin elini tuttum. "Gerek yok." Dedi ve soğuk suyu açıp elini musluğun altına tuttu. Ben de bu sırada yanık kremi ve bir tane de yara bandı getirdim. "Elini ver." Cece, elini bana uzattı. Kremin kapağını açtım ve dikkatle Cece'nin elinin üstüne sürmeye başladım. Yüzümü buruşturdum. "Çok acıyor mu?" "Biraz." Yara bandının kabını yırttım. "İşte şimdi bitecek." "Teşekkür ederim." Tezgahın üstüne bıraktığım kağıtları atmak için çöpe yöneldim. Cece ani bir hızla önüme geçti. "Ne yapacaksın?" Cece'yi elimle sola ittim ve önümden çekilmesini sağladım. "Çöp atacağım Cece." Cece, kağıtları elimden çekti aldı. "Ben atarım." Dudağımı büzdüm. "Elime yapışmaz Cece, ben atarım." "Yok canım ben atarım." Çöp atmaya bu kadar meraklı olması hiç de normal bir durum değildi. "Ne saklıyorsun Cece?"diye sordum ve tek kaşımı kaldırdım. "Hiç, hiç bir şey."dedi ve sahte bir kahkaha attı. "Emin misin?" "Evet." "Bana çok da öyle gelmedi." Şimdi ikimiz karşı karşıya geçmiş düelloya hazırlanan iki kovboy gibiydik. Bir tek şu filmlerdeki vahşi batı müziği eksikti. "Cece!" "Jessica!" Sağa kaydım, Cece de benimle birlikte sağa kaydı. Cece'yi atlatmaya çalışıyordum ama ben nereye gidersem o da aynı yönde önüme geçiyordu. "Çekil önümden." Cece'yi kolundan tuttum ve savurdum. Bu sırada da Cece'nin ağzından "Ah!" sesi yükseldi. Adımlarımı hızlandırdım ve Cece'nin beni durdurmasına izin vermeden çöpü açtım. Gözlerim çöpü tarıyordu. Yumurta kabukları, peçeteler, gazete, kırık bir tabak... Bir saniye, gazete mi? Nefesimi tuttum ve gazeteyi almak için elimi çöpe soktum. İğrenç. Ama hiçbir şey gazeteyi aldıktan sonra gördüklerimden daha tuhaf olamazdı. Gazetenin üstündeki muz kabuğunu ittim ve tarihe baktım. Bugünün tarihiydi. "Bugünün gazetesinin çöpte ne işi var Cece?" Cece biraz önce destek aldığı masadan elini çekti ve yanıma geldi. "Gerçekten görmek istiyor musun?" Başımı salladım. Cece içini çekti. "Peki."dedi ve gazetenin magazin bölümünü açtı. Magazin gazetesinin manşetini dün gece Harry ile benim Harry'nin balkonunda öpüşürken çekilmiş olan fotoğrafımız süslüyordu. Başlıkta da şu sözler sarf edilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Behind The Lies (Harry Styles Fanfiction)
FanfictionJessica Carter, borç batağından kurtulmaya çalışırken birgün hiç beklenmedik bir şey oldu ve hayatı değişti. Peki Jessica, geçmişinden kaçmaya çalışırken,geçmişi onun peşini bırakacak mı?