Herşeyin vahşetli bir sona bağlanacağını biliyordum. Sadece hissedebiliyordum. Dan bana normal bir çocuk gibi gelmiyordu. Odasındaki fotoğraflarda bunu yansıtıyordu. Fakat daha da kötüsü olmaması için her an Tanrı'ya dua etmekle uğraşıyorum.
Ayaklarımı yorganın altına iterken, lambanın düğmesinin, kapanış sesi, içime bir kuşku serpmişti. Kafamı yastığıma koyduğum an karşılaştığım karanlık manzarasına bir son vererek, gözlerimi olağanca yumdum ve hiç uyumadığım uykuma geri dönmeye çalıştım. Dakikalar sonra gözlerimi kırpıştırmama sebep olan şey, yelkovanın tıkırtıları idi. Herşey karanlıktı, içeriyi New York sokaklarının hoş lambaları aydınlatıyordu. Kafamı yastıktan kaldırınca önümdeki gölgeyi fark etmiştim. Kalbim, göğüs kafesimin derinliğine gömülmüştü. Önümde duran bir çocuk müsfettesiydi. Gözlerimi ovarak, lambayı açmıştım. Bu çocuk, bu çocuk Dan'di...
(02.13 p.m)
Hareketsiz ve bir bitki kadar soluk bir surat ifadesiyle yüzüme bakmaktan kaçınmıyordu. Dudaklarımı usulca aralayarak, lafa girmeye çabalıyordum.
-M-merhaba Dan? Bu saatte burada ne yapıyorsun? Hem, sen nasıl geldin ?
Cevap bulamıyormuşçasına suratıma bakmaya devam ediyordu.
-D-Dan?
-Benim hasta olduğumumu düşünüyorsun Sidney?
Çocuğun suratına hayretler içerisinde bakarak donup kalmıştım. Bunu nereden biliyordu? Miss Voorhes' in bunu ona söylemeyeceğine yemin ettiğini hatırlıyordum. Ensemden akan ter birikintisini peçete ile kurulayarak yavaşça yorganı yana savuşturmuştum.
-O-Oda ne demek Dan?
-İnsanların yaşam sebebi kendilerini birbirlerinden üstün görmektir. Sen benden üstün değilsin Sidney.
-D-Dan seni anlamıyorum. Ne demeye çalış...
-Benim hasta olduğumu düşündün.
-N-Ne?
Yanında duran yastığı avuçlarına alarak, beni süzüyordu.
- Hayat sürprizlerle doludur Sidney, ve buda senin hikayen...
Yastığı suratıma bastırmaya başlamıştı. Beni boğmaya çalışıyordu. Bağırmaya çabalıyordum. Düğümlenmiş boğazıma emirler yağdırırken, çocuğun sahte gülüşlerine kulak asmıyordum!
-Hahah... Bak, kendi kendini boğuyorsun Sidney, aslında.. hasta olan sensin...
Ellerim ile duvara vururken, dakikalar sonra gözlerimi yavaşça aralayıp, hışımla doğrulmuştum. Korkudan titreyen bedenime hakim olamayıp, lambayı açmıştım. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ortalık sakindi, görünürde yastığa dair hiçbir iz yoktu. Başımdan akan terleri kolumla silerek, mutfağa doğru gitmeye başladım.(05.02 p.m)
Camın önünde kahvemi yudumlarken, lanet olası bir kabus olduğunu anlamıştım. Bu gerçekti, kendi kendimi boğuyordum. Fakat korkum hala geçmemişti. O sırada saat gözüme çarpmıştı. 05.02 'ti gösteriyordu. Dan'in randevusuna 2 saat kalmıştı. Dan dedikten sonra, kafamı kovalayıp duran aptalca sorular yeniden ortaya çıkıyordu. Korkmaya başlamıştım. Yeniden aynı durumu yaşamayı kaldıramaya bilirdim. İşte bu lanet olası geceyi asla unutmayacağım sevgili günlük...~Sevgiler Sidney Barrymore 4 Aralık 2010
~Scary Set ~