2. Parti

366 12 0
                                    

(Bölümü telefondan yazmak zorunda kaldım gözümden kaçan hatalarım varsa şimdiden hepinizden özür diliyorum.)

Şaşkınlığımı bir an bile kaybetmeden dediğini yapıp arabaya bindim. Birkaç saat önce park ettiği yerden arabayı çıkartıp sürmeye başladı. Ve yavaştı. Kesin yemeklerden zehirlendi bu çocuk.

Kafasını çevirip göz göze gelmemizi sağlayana kadar ona baktığımı fark etmemiştim bile. Hemen kafamı çevirdim ve yakalanmaktan hafif kızarmaya başladım. Kahretsin.

"Ne o, bana aşık mı oluyorsun?" Sesinden beni o durumda yakaladığından muhteşem derecede zevk aldığı anlaşılıyordu.

Sorusunu umursamamaya seçip "Bir an normal birisi olduğunu sanmıştım. Ama eski halin geri döndün." Dedim ve ona sahte olduğunu herkesin anlayabileceği o gülücüklerimden yolladım.

Baha bu tavırlarım üzerine hafifçe gülüp gaza bastı. Eski öküzümüz geri dönmüştü. "Evin nerede tatlı şey? Senden ne kadar hızlı kurtulursam o kadar iyi." Dedi ve bana -benim aksime- içten bir gülümseme gönderdi.

"Evimin nerede olduğunu bilmiyor musun?"

"Bilmem gerektiğini sanmıyorum."

"Kahretsin anahtarım da yok." Dedim ve içimden kendime kaçmak için bu günü mü bulabildim konulu küfürler saydırmaya başladım. "En iyisi sen beni sahile bırak birkaç saat sonra anneme beni almasını söylerim. Sorun olmaz."

"Bu da demek oluyor ki başıma kaldın. Neyse artık sana burada nasıl eğlenildiğini gösteririm." Sözlerini bitirdikten sonra kafasını bana doğru çevirip göz kırptı. Cidden mi? Neyiz biz 14 yaşındaki aşıklar mı?

"Sen biraz önce beni dinledin mi?"

"Hepsini değil. Bir süre sonra sıkıcı oluyorsun. " Ne? "Alınma ama. Ve kemerini taksan iyi olur belli ki hızı sevmiyorsun." Söyledikleri üzerine gözlerimi abartılı bir şekilde devirdim ve kemerimi taktım. Sonuçta hayatım mükemmel olmasada ölmeyi istemezdim.

"Sende taksan iyi olur." dedim ama beni takan kim. Bu sözlerime karşı en ufak bir tepki bile vermedi. "Ve ayrıca hız sevmiyor değilim sadece-"

"A-a-a. Yine çok konuşuyorsun." dedi. "Biraz daha az ses." Ah pekala sen bilirsin.

Yaklaşık yirmi dakikalık bir yolculuğun ardından gerçekten Amerikan partilerini aratmayan -tabi benim dizilerden bildiğim kadarıyla, yoksa Amerika'ya falan gittiğimden değil- bir ev partisine gelmistik. Arabadaki o son konuşmadan sonra ne Baha'yla ne de bir başkasıyla neredeyse hiç konuşmamıştım. Buradaki insanlarla konuşmak istemememden değil sadece çok fazla yakınlar ve birbirlerini önceden tanıdıkları belli böyle bir ortama girmek genelde sıkıcı olur. Peki ben ne mi yapıyorum? Herkes içeride dans ederken ben bahçede bulduğum salıncakta sallanıyorum. Ama ne yazık ki yanıma yakışıklı bir çocuk gelmiyor. Adı üstünde onlar filmlerde olan şeyler.

"Arya!" Adımın söylenmesiyle kafam istemsiz olarak arkama döndü. Partide çok tanıdığım olmadığını da göz önünde bulundurursak bu Baha'ydı. "Buraya gel!"

Normalde onun dediğini yapmayacağımı hepimiz biliyoruz. Ama bütün geceyi burada geçirmek istediğim de söylenemez. Hem belki onu eve gitmeye ikna edebilirim.

Düşündüğüm şeyin saçmalığını fark edip oturduğum salıncaktan kalktım. Arkamı döndüğümde arka kapıya yaslanmış ve bana gülümseyen bir Baha'yla karşılaştım. Sarhoş muydu o? Yanına yaklaştıkça artan içki kokusu tahminlerimi doğrular nitelikliydi. Güzel işim daha kolay olacak.

"Baha, tatlım sen sarhoş musun?" Ne? Sarhoş birisine iyi davranmalısınız ki yaptıracağınız şeylerden şüphe duymasın.

"Asla." deyip bana doğru bir adım attı. Ama dengesini sağlayamayıp üstüme doğru düştü. Neyseki çok yakınında değildim de ben de dengemi kaybedip ikimizin de düşmesine neden olmamıştım. "Ben düşmedim. Ve sarhoş da değilim." dedi kendini toparlayıp kolunu omzuma attarken. Kendini toparladı dediğime bakmayın bütün ağırlığı hala bende.

iddiaya var mısınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin