"Lena!Geç kalıcaksın." Daha ağzımdan salyalarım akarken gözlerim yarı açık bir şekilde dolabımdan The Ramones t-shirtimle koyu renk bir kot pantolon çıkarıp ışık hızıyla hazırlandıktan sonra banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Tam o sırada babamın ikinci seslenişiyle kendimi kahvaltı sofrasında buldum.
"Fen projeni almayı sakın unutma."
Tabi ki bir ay boyunca mecbur olarak bu projenin üstünde çalıştıktan sonra projeyi unutacak kadar salak değilim.
"Sana da günaydın babacım."
Gazetesinden kafasını kaldırıp bana hafifçe gülümsedikten sonra gazetesini okumaya geri döndü. Babamın sabahları günaydın demek yerine derslerle ilgili şeyler söylemesine alışmıştım. Herkesin ters bir yönü vardır. Babamda günlük lafları derslerle değiştiriyordu.
"Bugün katılmam gereken bir toplantım var. Yedi gibi eve geleceğim."
"Okuldan sonra Leo ile yemeğe gideceğiz. Toplantıdan sonra bize katılmak istersen eğer..."
"Ah lütfen bu hakkımı Leo okulu bitirince daha doğrusu bitirebilirse kullanmak isterim."
Lafımı bile tamamlayamamıştım. Leo dediğim an arkasından bir üniversite lafı mutlaka gelir. Sınıfta kaldığı ilk sene dedikodu dergilerindeki başlığı hala hatırlıyorum.
"ÜNLÜ MİMAR JACK SANDLER'IN OĞLU LEONARDO SANDLER SINIFTA KALDI, YAKIŞIKLI LEO HOLDİNG SAHİBİ BİR MİMAR OLMAK YERİNE BARLARDA GÖRECEĞİMİZ YENİ BİR PLAYBOY MU OLACAK?"
Son başlıktan sonra babam küplere binmişti hatta avukatları dergiye dava açmıştı. Sınıfta kalma haberinden iki hafta önce bir bardan çıkarken fotoğrafı çekildiği için son başlık gayet komikti aslında.
Okula vardığımda Satürn gözüme girmek üzereydi. Dolabıma bile gidemeden fen sınıfına koşup projeyi ön sıraya bıraktım.
"Hey Sandler! O proje sana büyük gibi ortak olmama ne dersin?!"
Bunu söyleyen en arka sıradaki Kevin'den başkası değildi. Sadece orta parmağımı göstermekle yetindim. Okuldaki genel olarak herkes kendini beğenmiş ve tam anlamıyla züppe olarak nitelendirebileceğimiz kişilerdi. Ve tamamı aileleri tarafından şımartılmış çocuklardı. Tabii ki Kevin buna en iyi örneklerden biriydi.
Ben bunları düşünürken zil çaldı ve Tanrım! Bayan Rose aynı anda sınıfa girdi. Sanırım ışınlanabiliyorlar. Ders başladıktan sonra nihayet projelerimize adımızı yazmayı söyleyebildi.
Ben projeme adımı yazmakla uğraşırken kapı çalındı, içeri önce okul müdürü Bay Winkler arkasından da uzun boylu çilleri olan hoş -kabul etmem gerekir fazlasıyla yakışıklı- bir çocuk girdi. Müdür daha söze başlamadan çocuk konuşmaya başladı ve sesiyle sınıftaki herkesi hatta Kevin'i bile etkilemeyi başardı.
"Selam ben Alex. Okula yeni kayıt oldum ve sanırım sizinle okuyacağım."
Bay Winkler söyleyeceği bir şey kalmadığı için sadece "Evet çocuklar, iyi anlaşmanızı umarım." dedi ve Bayan Rose'a iyi dersler dedikten sonra sınıftan çıktı.
Aman Tanrım Alex o kadar güzel yakışıklıydı ki sınıftaki tüm kızların hayranlıkla ona baktığını fark ettim. Yeşil gözleri ve çilleri ile herkesi etkisi altına alabilirdi.
Dersten sonra nihayet dolabıma gidebildiğimde sonraki dersin matematik olduğunu görünce midem bulanmaya başladı. Kitaplarımı aldıktan sonra dolabı kapatır kapatmaz Alex'in benden iki metre uzakta kendi dolabıyla can çekiştiğini gördüm. Çevresindeki tüm kızlar Alex'e bakıyor hatta çoğunun dibi düşüyor fakat kimsenin aklına çocuğa yardım etmek gelmiyordu.
"Dolabın kilidini açarken dolabın kapağını it."
Yeşil gözleriyle bana baktı, dediğimi yaptı, bir kaç kitap koydu ve matematik kitabını aldıktan sonra dolabını sert bir şekilde kapattı. Teşekkür bile etmedi. Yanımdan geçerken göz kırpmakla yetindi. Okuldaki herkes birbirinin aynı işte. Ne kadar yakışıklı olursa olsun Alex de diğerleri gibi havalı tarzlarda takılmayı seçiyordu anlaşılan. O giderken tüm kızlar arkasından ufak adımlarla gitti. Öyle ki koridorda aklı başında tek kişi kalmamıştı.
Okuldan çıkar çıkmaz kapıda Leo'yu gördüm. Koşarak yanına gidip boynuna sarıldım.
"Küçük kardeşler abilerini bu kadar çok sevmezler sende bir terslik olsa gerek."
"Komik çocuk seni. Beni nereye götürmek istersin?"
"Hayranlarından kurtulduktan sonra karar verelim buna."
Dedikten sonra işaret parmağıyla kapıyı gösteriyordu. Alex yeşil gözleriyle bana bakıyordu ama tepki vermiyordu.
"Abinin devreye girmesi gereken bir konu değildir umarım."
Leo'ya gülümsedikten sonra Alex'in yanına gittim.
"Bir sorun mu var?"
"Hayır."
"Neden gözlerini dikip bakıyorsun?"
"Aslında sana bir teşekkür borçluyum fakat ben teşekkür edemem. Onun yerine bir şeyler içmeye gidelim mi?"
Şaşırmıştım biraz ürkmüştüm fakat hoşuma gitmediği de söylenemez.
"Tanımdığım biriyle çıkmamı mı bekliyorsun?"
Hafifçe gülümsedi bana baktı gözbebekleri küçülmüştü ve gözlerinin yeşili tam olarak parlıyordu. Çantasından bir kağıt ve kalem çıkardı bir şeyler yazıp bana verdi.
"Yeni bir adım atma, yeni bir kelime söyleme, insanların en fazla korktuğudur." dedikten sonra gitti. Dostoyevski'den alıntı yaptığını fark edince baya etkilenmiştim aslında. Kağıtta ise bir lokanta adı ve 20:00 yazıyordu.
Fotoğraftaki Alex :D okuyan herkese şimdiden teşekkür ederim :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatımın Yalanı
Teen FictionBazen öyle biri girer ki hayatınıza, her şey değişir çok başka bir yoldan yürümeye başlarsınız. İyi ya da kötü olur bu hayatınız için. Fakat ya ortada çok büyük bir yalan varsa? Hayatınızı değiştirmek o yalanı ortaya çıkarırsa? Kim ya da ne olduğunu...