O yürürken arkasından bakakaldım. Bu kadar özgüvenli ve etkileyici konuşan biriyle daha önce hiç tanışmamıştım. Yakışıklı olduğu büyük bir gerçek fakat okulumda da çok yakışıklı çocuklar var. Diğer kızlar gerek basket takımındakilere gerek müzik grubundakilere tıpkı Alex’e baktıkları gibi bakıyorlar. Çoğunun etkileyici çocuklar olduğu kaçınılmaz bir gerçek fakat hiçbirine karşı Alex’le konuştuğumda olduğu gibi etkilendiğimi söyleyemem.
Leo’nun yanına gittiğimde yüzündeki sinsi gülüşü gördükten sonra omzuna vurdum.
“Kardeşimin sevgilisi olmasına karşıyım.”
“Ah! Tam bir koruyucu abi örneğisin fakat endişelenmen için bir sebep göremiyorum.”
Gülümsemesi yüzüne yayılmıştı.
“O çocuğa farklı bakıyordun.”
Haklıydı. Gerçekten farklı bakıyordum.
“Çünkü farklı bir çocuk.”
Leo ile her zaman gittiğimiz lüks bir cafeye gittik. Ne Leo bundan mutluydu ne de ben. İkimizde böyle yerleri sevmezdik ama mecburduk. Gerek babam olsun gerek her an biri görebilir düşüncesiyle kısıtlanıyorduk. Gittiğimiz yerler belliydi, arkadaşlarımız belliydi, yaşadıklarımız belliydi, ailemizi mahçup etmemeliyiz düşünceleriyle yaşıyorduk. Mutluymuş gibi rol yapıyorduk.
“Derslerin nasıl gidiyor bakalım?”
“Haha! Bana bunu soran da iki kere üst üste sınıfta kalan üniversiteli.”
Yüzü gerildi. Morali bozulduğu için değildi. Aramızda sürekli yaptığımız espirilerdendi.
“Lena, mimar olmak istemediğimin farkındasın değil mi?”
Evet farkındaydım.
“Neden istemiyorsun?”
“İstemem için bir neden yok çünkü. Bu alanda yetenekli değilim, ilgimi çekmiyor benim. Ya okuyacağım ya da okulu bırakıp babamın beni evlatlıktan reddetmesine izin vereceğim.”
Abarttığını düşünmeyin. Haklı. Babam bunu öğrense yapacağı ilk iş avukatlarıyla görüşüp abimi evlatlıktan reddetmek olurdu.
“Ne yapmayı düşünüyorsun?”
“Bilmiyorum.”
Konuyu kapatmak en iyisiydi. Yemeklerimizi yiyip kalktıktan sonra aklıma Alex geldi. Saate baktım. 19.30, söylediği yerden en fazla yarım saat uzaktaydım fakat tanımadığım birine ne kadar güvenebilirim? Gitmem ne kadar doğru olurdu?
“Leo beni buradaki lokantaya götürür müsün?”
Leo kağıdı inceledi. Biraz şaşırmıştı. Fakat hafifçe gülümseyerek;
“Babamın haberi var mı?”
“Hayır, zaten en fazla yarım saat kalırım. İdare eder misin?”
“Sorun değil ama dikkat et böyle bir yerde görülmen, dedikoduculara iyi malzeme verir.”
Nerede olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Söyledim ya hayatım aynı yerlere gitmekle sınırlı.
Arabadan indim. Gerçekten daha önce gittiğim hiçbir yere benzemiyordu. Kapıdan adımımı atar atmaz Leo’nun haklı olduğunu anladım. Lokantadan çok herkesin birbiriyle yiyiştiği bir bara benziyordu. Hayır, tam olarak öyleydi. Biraz bakındım fakat Alex’i göremedim. Tam çıkarken kapıdan giren Alex’i gördüm.
“Gelmezsin sanıyordum.”
Gerçekten ses tonu harikaydı ve herkesi etkisi altında alabilirdi.
“Yolumun üstündeydi, uğramak iyi fikir gibi geldi.”
Hayır yolumun üstü değildi ve hayır çok kötü bir fikirdi!
“Çok gürültülü, yürümek ister misin?”
Sonunda buradan çıkabileceğim!
“Tabii.”
Kimsenin beni çıkarken görmemesini umarken kendimi kaybedip konuşmaya başladım.
“Dostoyevski demek. İyi seçim.”
O kadar çarpıcı bir gülümsemesi vardı ki!
“Okumayı sever misin?”
“Annem çok ilgiliymiş edebiyata. Onun okuduğu kitapları okumaya çalışıyorum bende.”
“Annenle tanışmak isterdim doğrusu.”
“Bende tanımak isterdim.”
O an anlamış olacak ki bir şey söylemedi. Özür bile dilemedi. Konuyu değiştirmeyi seçti.
“Ne kadar ironik daha tam tanışmadık ama birlikte yürüyoruz.”
“Ben Lena.”
“Alex. Çok güzel bir ismin var.”
Sadece gülümsedim. Teşekkür de etmedim. Onun davrandığı gibi davranmayı seçtim.
“Evet Lena. Geleceğin için planların neler?”
“Mimarlık.”
“Başka?”
Başka mı? Başka bir planım yoktu. Olması mı gerekirdi?
“Hepsi bu.”
“Pekala. İlgilendiğin bir alan var mı?”
“Hayır, yok.”
Durdu. Şaşırdığı her halinden anlaşılıyordu. Bense şaşırılacak bir şey göremiyordum.
“Hayatta okula gitmekten başka yaptığın bir şey yok mu?”
Hayır yoktu. Düşündüm yoktu. Cevap veremedim.
“Neden mimar olmak istiyorsun?”
Hayatımda kimse bana neden sunmadı. Çocukluğumdan beri mimar olmam için yetiştiriliyordum. Tüm nedeni buydu. İşte tam o an kendime geldim. İlk defa söyleneni sorguladım. Neden mimar olmak istiyordum?
“Aile geleneği babam ve onun babası şimdi de abim ve ben.”
“Mimar olmayı gerçekten istiyor musun?”
Gerçekten mi? İstiyor muydum? Bana söylenen tek şey buydu. Fakat gerçekten alakam yoktu. Matematikten nefret ediyordum. Sayıları sevmiyordum ve resim yapabilir miyim bilmiyordum. Cevap vermeyince Alex devam etti.
“Madem şimdiye kadar mimarlıktan başka bir şeyle ilgilenmedin, bana güvenirsen seni bir yere götürmek istiyorum.”
Adımı yeni öğrenen birine göre sizce de çok garip değil miydi?
“Bilmiyorum aslında…”
“Seni buraya çağırdığımda da beni tanımadığını söyledin ama şu anda buradasın. Kendinden çok uzaktasın ve belki ben sana yardım edebilirim. Bana güveniyor musun?”
Ya okuyan kişi çok az farkındayım ama biraz daha heyecanlı yerinde kesmek istedim hikayeyi. Lütfen yorum yapın ve oy verin iyi okumalar teşekkür ederiiim :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatımın Yalanı
Teen FictionBazen öyle biri girer ki hayatınıza, her şey değişir çok başka bir yoldan yürümeye başlarsınız. İyi ya da kötü olur bu hayatınız için. Fakat ya ortada çok büyük bir yalan varsa? Hayatınızı değiştirmek o yalanı ortaya çıkarırsa? Kim ya da ne olduğunu...