Bölüm- 3: Wephisto'nun Laneti

16 5 0
                                    

Üstümde pelerin, elimde orakla yaratık kesebileceğim bir yer aramaya gittim. Buralara yakın bir yerde bir zindan olduğunu duymuştum. Adı "Kurt Sofrası" olan bu zindanda benim seviyeye uygun kurtlar vardı.

Orağımı sallaya sallaya yürümeye başladım. Gerçekten elime tam oturmuştu ve tüy gibiydi. Biraz yürüdükten sonra tahta bir tabela gördüm:

"Aranan Düşman: Alfa Kurt Wephisto
Kellesine Biçilmiş Ödül: 5 Altın
Yer: Kurtlar Sofrası
Not: Kellesi görev merkezine teslim edip ödülünüzü alabilirsiniz."

Zaten rotamda bulunduğundan bu Boss (patron yaratık) avı benim için iyi olacaktı. Köyümün etrafını çevrelemiş taş surların kapısı vardı karşımda. Tahtadan yapılmış kapının üzerine değişik semboller kazınmıştı.

Kapıyı araladım ve yavaşça dışarı sızdım. Etraf mor bir sis ve yoğun bir duman içindeydi. Hava birden karanlığa boğulmuştu ve gökte parlak bir hilal vardı. Etrafımı siyahla koyu kahverengi arasında bir renkte olan yaprakları dökülmüş ağaçlar çevrelemişti.

Adımlarımı yavaşlatarak yürümeye devam ettim. Havanın morlara ve siyahlara bürünmüş olması yetmiyormuş gibi burnunuza gelen leş kokusu da sizi rahatsız ediyordu. Yoluma devam ettiğimde bir mezarlıkla karşılaştım. Etrafını ucu sivri demir parmaklıklar kaplamıştı. Demir kapıyı itip içeri girmek istediğimde uluma ve hırlama sesleri duymaya başladım

Kurtlar, kapının gıcırtısını duymuş olmalıydılar. Yüksek sesli uluslararası başladılar. Üç kişilik bir grup bana doğru geliyordu. Tenleri bir zombininki gibi yeşil, gözleri bir volkanınki gibi kızıl ve parlaktı. Ağzından salyalar akan grubun en ön safındaki kurt, anlık bir darbe indirmek için koşmaya başladı. Savaş başlamıştı.

O gelene kadar büyümü hazırlayabildim. Tam bana yaklaştığı sırada orağımı yere vurdum ve bir çığlık attım. Hazır olan büyümü kullanarak yerden iskeletler çağırdım. Ellerinde kılıçlarıyla savaşa giden bu ölü kemik torbalarına emir verdim:

"Saldırın çocuklar! O kurtların eti de kemiği de sizin, kafalarını kesin!"

Yerden çıkan beş iskelet kurtlarla çetin bir dövüşe daldı. Biri kurdun canını azaltıyor, diğeri işini bitiyordu. Bu böyle sürerken son kurt bir anda ulumaya başladı ama iskeletler onun işini bitirdi.

Kurdun ulumasıyla altı kişilik minik bir sürü karşımdaki tepenin arkasından belirdi. Bu sefer daha hırçın ve daha salyalılardı. Önce öndeki iki kurt kulaklarını dikip hırladılar. Sonraysa üstüme doğru hızla koşmaya başladılar.

Büyü hazırlayacak zaman yoktu ama hâlâ üç iskeletim hayattaydı. Ben de onlara çekilme emri verdim. Sayımız azken bu sürüyle başa çıkabilmemiz mümkün değildi.

Hızlıca koştum ve iskeletleri etrafını sarmalarını söyledim. İskeletler tipsiz kurukafa suratları ve karanlık gözleriyle kurtlara zalimce bakıyorlardı. Bu arada ben de "Gölgenin Çağrısı" büyümü hazırlamaya koyuldum. İskeletler, acımasızca saldıran kurtların darbelerine daha fazla dayanamamışlardı. Neyse ki büyüm hazırdı.

Orağımın ucunu toprağa batırdım ve orağı hızlıca havaya kaldırdım. Beraberince gelen kapkaranlık bir ışık hüzmesi ileriye doğru süzüldü. Öndeki kurtlar tamamen mahvolmuştu. Son olarak bir kurtla dişe diş kaldım. Karakterim aynı zamanda bir yakın dövüşçü olduğundan şanslıydım.

Kurt kulaklarını dikti ve etrafına bakındı. Sonrasında yüzümü pençelemek istercesine pençelerini çıkarttı ve yüzüme doğru atladı. Bu hamleden hemen yana sıyrılıp kaçıştım. Kurt atlamanın sersemliğindeyken kafasına orağı indirmeye çalıştım ancak az ileriye sıçrayarak kaçmayı başardı. Bana bir pençe darbesi atmaya çalıştı, ben de bunu orağımla savuşturdum. En sonunda kafasına orağı geçirip kellesini kopardım.

Şimdi sıra içlerinden çıkan eşyaları toplamaya gelmişti. Önümdeki dokuz kurt leşini aradım. İçlerinden "Deri Kutsallar" adlı bir çift deri ayakkabı ve toplamda 2 altın çıktı. Ayakkabıları kuşandım ve yoluma devam ettim.

Şimdi önümdeki gri kayalara bakıyor ve karanlık mağaraya girip girmemek arasında kalıyordum. Büyük ihtimalle Wephisto buradaydı. Neyse, korkanın çocuğu olmaz dedim ve mağaraya adımımı attım. Etraf bir anda soğudu ve ilimlerine kadar soğuk bulaştı. Kemiklerim adeta donuyordu.

Mağara içeriye doğru gittikçe genişliyordu. Sonunda ikiye ayrılan bir yol vardı karşımda. Sağında ve solumda ise iki ve üç kişilik kurt grupları uyuyordu. Onlarla uğraşmak istemiyordum. Sessizce sağdaki yola saptım. Yol gittikçe daraldı, daraldığı ve daraldı. Altındaki uçuruma bakmamaya çalışıyordum. Yerden yaklaşık yirmi adam boyu yüksekteydim ve aşağıya düşmem halinde burada cesedimi bile bulamazlardı.

Sırtımı duvara vererek geçtiğim uçurumlu yolun ardından karşımda derin bir çukur vardı. İçinde bir sandık bulunuyordu. Sandığı açmak için kayarak aşağıya indim. Altın bir boyayla üstüne işlemeler yapılmış tahta sandık çok havalı görünüyordu. Üzerindeki kilidi mızrağımla kırdım ve sandığın ağzını açtım. Karşımda sadece kırmızı bir yün örtü vardı.

Birden etraf sallanmaya başladı. Yer yerinden oynadı ve yere kayalar yuvarlandı. Çukura girdiğim yerin girişi kapanmıştı. Önümde mor bir taş belirdi. Taş kırıldı, içinden yavru bir kurt çıktı. Kurt garip bir şekilde ten rengiydi ve postunun üzerinde siyah bir çizgi vardı. Kurt büyümeye başladı. Büyüdü, büyüdü ve yaklaşık benim üç katım boya ulaştı. Elinde upuzun bir tek taraflı balta vardı. Baltanın sapı mavi ve mor işlemelerle boyanmıştı. Bu Wephisto olmalıydı.

- Hangi kurt olmayan varlık Şanlı Wephisto'nun İni'ne girmeye cüret etti? Sen ha, seni gidi insanoğlu! Şimdi seni parçalarına ayırıp yavru kurtlara vereceğim!

Baltasını bana doğru büyük bir hışımla savurdu. Ben geriye savruldum. Çantamdan Zeus'un Sersemletme İçkisi'ni çıkarıp yaratığın kafasına attım. Yaratık sersemlemişken küçük yardımcılarımı çıkartmak için büyümü hazırlamaya başladım. Küçük yardımcılarını çıkmıştı. Yaratık onlarla oyalanırken pelerinimin yeteneği Sembolün Bekçisi'ni çağırdım. Bekçi, tüm haşmetiyle gökten düşüverdi. Ellerinde çivili siyah eldivenler vardı. Kafasında siyah bir kask vardı. Kızıl gözleri ve kapkara vücuduyla tüm haşmetini ortaya koymuştu.

- Efendi'min emri, benim kaderimdir! Yumruğumun tadına bak pislik!

Bekçi, yaratığın kafasına koca bir yumruk indirdi. Yaratık baltası mı iki eliyle kaldırarak saldırıyı engellemişti. Hemen Gölgenin Çağrısı büyümü hazırlamaya koyuldum. Orağımı yere sapladım, sonrasındaysa havaya doğru hızlıca savurdum. Gölge hızlaWephisto'yu vurdu. Bekçi, geriye doğru adım atan Wephisto'nun kaburgalarına güçlü bir tekme savurdu.

Yaratık hasar aldıktan sonra sinirlendi, bu; onun canı %50'nin altına düşünce yaptığı güç toplama hareketliydi. Ellerini birbirine kavuşturdu ve baltasını havaya attı. Balta, havada ikiye bölündü ve iki tane yavru kurda dönüştü. Yavru kurtlar, Bekçi'ye saldırmaya başladı. Neyse ki küçük iskeletlerimin bekleme süresi dolmuştu. Hemen onları çağırıp yavruların üstüne saldım. Kemik torbaları, küçük ayaklarını kullanarak kurtlara koşmaya başladılar. Kılıçlar havada savruluyor, her kılıç sesiyle bir kurt iniltisi çıkıyordu. Yavru kurtları katlettiğimde geriye üç iskeletim kalmıştı. Bekçi'yi önden saldırtarak Wephisto'nun vuruşlarını tanklamasını sağladım. İskeletlerim de arkadan yavaş yavaş saldırdılar. Küçükler, birer birer yok oldular ve çukurda sadece benimle birlikte Sembolün Bekçisi kaldı. Başarmıştım. Bekçi'ye gitmesini söyledim.

- Efendim, size hizmet etmekten gurur duydum. Beni bekle karanlık dünya!

Bekçi gölgelere bürünerek yok oldu. Sonunda ganimetimi toplama zamanı gelmişti. Wephisto'nun cesedinin yanına gittiğimde koluma saplanan kurt dişini farkettim. Çok derine girmişti, bunun için bir revire gitmek gerekirdi. Etrafa baktığımda hiç ganimet bulamadım ancak mesaj kutumda yeni bir mesaj vardı.

"Gönderen: Sistem

Merhaba, maceracı! Wephisto'nun lanetini ele geçirdin ve  Kurtların Varisi olarak yoluna devam edeceksin."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 29, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Oyuncu #2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin