FİNAL
Git gide ona sarhoş oluyordum. Ruhum ruhuna mühürleniyordu ve ne kadar acıtsa da halimden asla şikayetçi değildim. Aksine bir şey vardı; ondan gitmeme izin vermeyen bir şey, bedenimi, zihnimi, ruhumu mıknatıs gibi ona çeken bir şey.
Güzelliği gözümü kör, kulağımı sağır ediyordu. Varlığı zarardı benim için. Fakat yokluğu... yokluğu intihardı. Beni uçuruma sürüklüyordu ama yine de çok güzeldi. Onunla olmak hayatımda yaptığım en güzel, en doğru şeydi.
Dudaklarıma hüküm sürmüş dudakları beni tamamen farklı bir dünyaya taşıyordu. Yaramaz parmakları kalçamın etrafında hafif daireler çiziyor sanki içeri girmek için izin istiyorlardı.
Çalan telefon melodisiyle kaşlarının çatıldığını hissettim. Fakat yaptığı işe o kadar odaklamıştı ki bizim dışımızda olan her şey onun için önemsizdi. Yaramazca dolaşan elini soluma doğru atarak telefonunu kaptı ve bir tuşa basarak susmasını sağladı. Daha sonra hiçbir naziklik belirtisi göstermeyerek yere sertçe fırlattı.
Bu hareketi gülmeme sebep olmuştu. Benim kıkırdamam çok odaklandığı işini yarıda kesmek zorunda bırakmıştı. Yüzünü benden uzaklaştırarak sorar gibi baktı. Tekrar kıkırdayınca o da gülümsedi.
"Ne? Ne var? Niye gülüyorsun şimdi?"
Elimle yanağını okşayarak onu tekrar kendime çekip derince öptüm. Geri çekilince şaşkınca ne yaptığımı anlamaya çalışıyor gibiydi. Bu tatlı yüzüne gülümseyip tekrar kısa bir öpücük armağan ettim ona. Tekrar, tekrar ve tekrar aynı şeyi yapıp hiç bir açıklama yapmadan minik öpücüklerimi sundum ona.
"Seni öpmek gökyüzünü öpmek gibi Jungkook-ah. Ve ben bundan çok hoşlanıyorum~"
Alt dudağını ısırdı ve mavi bakışları gözlerimi deldi. Daha sonra odamda başka bir yere bakarak derince nefes verdi.
"Söylediğin her şey kalbimi yumuşatıyor Jimin-ah. Bense bundan çok fena hoşlanıyorum."
Kıkırdayarak aramızda olan az mesafeyi de ona sıkıca sarılarak kapattım. Tam tamına 3 hafta... Şuan ki durumumuzu geçen 3 haftaya borçluydum.
Ondan o kadar hoşlanıyordum ki onu kaybetme düşüncesi aklımı işgal edince düşünceler aklımda kelimeler dilimde intihar ediyordu.
"Annemler ders çalıştığımızı zannediyor fakat bizim şu yaptığımıza bak."
Üstümde uzanan sarıp sarmaladığım çocuğun mavi saçlarına doğru kıkırdadım. Başını boynumdan kaldırarak gözlerini kısıp yüzüme baktı.
"Tam şu anda seni çalıştırabilirim Jimin."
Tek kaşımı kaldırarak ciddi yüzüne baktım. Cidden oturup beni ders çalıştırmayacaktı herhalde?
"Öyle mi? Hangi ders? Matematik? Edebiyat? Dayak Bilgisi!??"
Son dediğime kıkırdayarak boynumu öptü. Bir eliyle gözüme girmeye inat eden kâhküllerimi çekti.
"Öpüşme ve sevişme derslerine ne dersin?"
Çapkın bakan gözlerine karşı gülümsedim.
"Mükemmel olur derim."
"O zaman ders 1'den hemen başlayalım."
Üzerime doğru eğildikçe gülümsemem daha da genişliyordu fakat kulağıma ulaşan ses yüzünden üzerimdeki mavi kafayı sertçe ittirip yataktan düşmesine sebep oldum.
"JİMİN JUNGKOOK YEMEK HAZIR!"
Anneme geldiğimizi bağırarak yerde sinirle doğrulmaya çalışan Jungkook'a baktım. Bu hali beni güldürmüştü. Sinirli gözlerini bana çevirerek beyaz tişortünü sertçe düzeltti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLUE / JİKOOK
Short StoryPark Jimin yolda gördüğü mavi saçlı çocuğa sadece 20 saniye içinde aşık olmuştu. [Anafikir bir filme aittir!]