Günün sözü:
Ne fark eder ki kör insan için elmas da bir cam da, sana bakan kör ise sakın kendini camdan sanma.
Hz. MevlanaNot: Sınavlarım bitti ve okul kapanmak üzere. Bundan sonra kitabıma ağırlık vereceğim , çok önemli bir olay olmadıkça her cuma uzun bölümler ile karşınızda olacağım. Bu haberi kutlamak amacıyla salı günü bölüm paylaşıyorum.
Medyada benim için anlamlı bir insandan hayatıma anlam katan bir parça var. Dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim. İyi okumalar 💘
Amy Winehouse şarkısında demiş
" Kalbini bir başkasına verirsin ama sadece birazını kendine saklarsın."
Bu Ece için geçerli değildi.
Önce kapının kilit sesini duydu, zihnindeki düğümlerin çözülme sesine benziyordu bu, ardından açılan kapıyla beraber yüzüne çarpan rüzgarın arasında kendini saklamaya çalışan, buna rağmen yer yüzünde bulunan en huzur verici parfüm kokusunu hissetti. Yaşamı anlamlı kılan şeyleri, aşkı, şiirleri, şarkıları kendine saklamak özeldir, herkes bilir bunu. Lakin şunu da bilir, bu tutkuların hepsinde seni anlayıp eşlik eden birisi varsa, hayatı anlamlı kılan sanat eserlerinden birisi de o kişidir. Karşısında duruyordu şimdi.
Yüzü bembeyazdı Ece'nin. Göz altları mor, kahve rengi gözleri o gün daha koyu bir tondu sanki. Saçının beyaz tellerinde saklanan stresin izleri kendilerini sergilemek istercesine hırçındılar. Tanrı renkler vad ederek kendisine acıdan oluşan bir tabloda baş rol ünvanı vermişti sanki.
Karşısında Araf duruyordu. Araf'ın sözcükleri mahçup, yüzü kırık bir ruhun aynasıydı. Gülleri hayalleriyle beraber solmuştu.
Gülümsedi Ece. Bu onun en büyük protestosuydu. Hiç bir şey yaşanmamış gibi Araf'a sarıldı. Kalbini hissetmesini istiyordu. Şiddetli ritimleri, ruhundaki tüm çatlakları görsün, orada ölen bedenlerin çığlıklarını duysun istiyordu. Hapsolmuş bir sürü insan vardı orada. Onlarla beraber kendisi de kurtulmak istiyordu. Sakinlik ürkütücüydü. Bütün kasırgalar ufak bir esintiden çıkmaz mıydı zaten? Ne kadar tehlikeli olabileceği hakkında kimsenin bir fikri yoktu.
Ece, topuklularının yazlık evin zemininde oluşturduğu müziği dinleyerek salona geçti. İnce hırkasını kendisiyle beraber koltuğa attı. Beyaz koltuğun en uzak köşesinde çöken minderi hissedebiliyordu. Ona bakmadan bileğindeki tokayla göğüs hizasındaki saçlarını özensiz bir şekilde topladı. Nefes sesleri ve rüzgarın cama vurarken çıkardığı düzensiz melodi dışında ev çok sessizdi.
Matem havasını dağıtmak istercesine yerinde kıpırdandı. Geldiğinden beri sessiz olan arkadaşlarına çevirdi bakışlarını.
"Sizi dinlememek gibi bir hata yapmayacağım." dedi.
"Sizin yaptıklarınıza rağmen."
Gözlerini odanın içinde gezdirdi ve Işıl'da sabitledi.
" 1 ay yoktum ve Allah'ın her gecesi aradım seni." Gözleri yanıyordu. Dişlerini gıcırdattı.
"Amcam ölüyor, babam evleniyor ve ben bunları adlarını unuttuğum arkadaşlarımdan öğreniyorum."
Çok zorlama bir tatlılıkla konuştu.
"Siz mi daha yakınsınız, onlar mı?"
Ece dudaklarını voodoo bebeği gibi kullanıyordu. Sanki kendine yaptığı işkenceyi onu kıran herkes kalbinde hissedecekti. Ağzındaki metalik tat midesini bulandırıyordu. Sadece uyumaya ihtiyacı vardı. Kendisi daha fazla konuşmadan sözü Işıl aldı.
"Her gece kardeşinle olduğun için ne kadar mutlu olduğundan bahsediyordun."
Sesi kendinden emindi ama kapalı perdelerin ardında tedirginlik vardı.
"Bir süre için de olsa başka sorunları düşünmeni istemedik. Tamamen iyiliğin için yaptık." Yardım istercesine Burak'a baktı.
Ece'nin anne ve babası o çok küçük yaştayken boşanmıştı. Annesi, kardeşi ile birlikte Bursa'da yaşıyordu.
Ara sıra onları ziyaret eder, çok sevdiği magnetlerden alıp arkadaşlarına getirirdi.
Babasını ayda bir iki kez görürdü, yine de severdi onu. Evliliğini saklayacak kadar uzak değildi kendisine. "Aptallık yapıyorum." diye mırıldandı. Kendisini kandırıyordu. Olgunluktan uzak küçük bir çocuk kadar uzaktı babasından.
Amcası ise onun şu hayattaki en büyük sırdaşıydı. Arkadaşlarının yaptığı, babasının yaptığı, diğer acınası insanların yaptıkları umrunda değildi ama onun için bu kadar önemli bir insanı kaybetmek üstesinden hemen gelinebilecek bir durum değildi.
Ece, sözcükleri çok iyi kullanırdı. İnsanlara kendilerini dünyanın en değerli varlığı gibi de hissettirebilirdi, kimseymiş gibi de. Evde durup arkadaşlarını kırmayı istemedi çünkü o durumda olsaydı kendisi ne yapacağından emin değildi. "Sinirimi onlardan çıkaramam." diye düşündü.
Sakince eşyalarını aldı ve veda etmeden evden çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Kraliçe
Teen Fiction"Sevdik, yaşadık ve eğlendik. Kendi masalımızı yazıp siyah ve beyazı reddettik. Kral olduk, kraliçe olduk. Ruhumuzun sahiplerini bulduğumuza inandık; yanıldık. Benim ruhumun sahibi, intikam isteğiydi."