Jonghyun
Yeni odamda yüzüme vuran gün ışığıyla uyandım. Bu yeni evimde ilk günümdü! Ne diye heyecan yapıyorum anlamıyorum. Önüme gelen herkese sarılıp zıplayabilirdim. Yatakta doğrularak etrafa bakındım. Dünkü olay için Key'e bir ders vermem lazımdı. İlk önce gidip üzerimi değiştirdim ve odadan çıktım. Ses yapmamaya özen göstermedim. Ne de olsa şu an muhtemelen bir yerlerinde pireleri uçuşuyordu. Evi gezerken bulduğum küçük odaya göz attım. Malzeme odası gibi duruyordu. Ama onun yanında birkaç konfeti ve ne olduğunu anlayamadığım birşey vardı. Yakınına gittim. Sprey kutusuna benziyordu. Düğmesine bastığımda kalın mı ince mi olduğunu anlayamadığım büyük bir ses çıktı. Ürkmüştüm. Ama daha sonra aklıma gelen şeyle sırıtmama engel olamadım.
****
Key
Sabah rahat yatağımda büyük bir gürültüyle sıçrayarak uyandım. Hay lanet! Jonghyun kulağıma doğum günümde kullandığımız yüksek ses çıkartan eşyayı dayamış, benim kalpten gitmemi ve sağır kalmamı sağlamaya çalışıyor olmalıydı. Üzerimdeki pikeyi tekmeleyip o anki korkuyla yatağın öteki tarafına geçtim. Jonghyun pisliği ise eli karnında kahkaha atıyordu. O aleti alıp götüne sokmak istiyorum Jonghyun!
"Seni lanet olası pislik! Neden bunu yaptın?!"
"Ç-Çünkü hahaha sen hahaha-i u-uyandırmak içindi, Küçük."
Sinirden kafamdan dumanlar çıktığına yemin edebilirdim! Hem benimle dalga geçiyor hem de bana küçük diyordu! Tanrı aşkına! Hangi köle sahibine küçük der ki?!
"Y-Yah! Beni bu şekilde kaldırmak yerine sadece seslenebilirdin! Ayrıca bana 'Küçük' demeyi de kes!"
Jonghyun gülerek kafasını kaldırdı. Birşeyler söylerken beni süzdüğünde yavaşça duraksadı.
"Pekala. HEY KÜÇÜK! UYANMA VA-K-Tİ.."
Bakışları gözlerimden başlayıp aşağıya indiğinde beni süzmeye başlamıştı. Onu ağzı açık bana baktıran şey ne? Aniden kıkırdayınca düşüncelerimden ayrılıp ona baktım.
"Bence gayet küçük ve şirin görünüyorsun."
Bakışlarını takip edip başımı eğdim. Bugün daha ne kadar lanet okumam gerek? Ama sanırım bir taneden bir şey olmaz. LANET GİRSİN! TANRIM! Şuan sadece üzerinde donut bulunan bir boxer ile duruyordum. Her an utançtan ölebilirdim! Yüzümden başlayarak vücuduma yayılan sıcaklığı hissettim. Tek elimle hemen pikeyi kavrayıp üzerimi örtmeye çalıştım. O piç ise kahkaha atmaya devam ediyordu. Sinirle bağırdım.
"KES GÜLMEYİ APTAL! HEMEN DIŞARI ÇIK YOKSA SENİ KOVARIM!"
Jonghyun piç bir şekilde sırıtıp kafa salladı ve kapıya yöneldi.
"Peki peki. Kızma seni tatlı küçük şey. Oyalanma da üzerini giyin. Kahvaltı hazır. Aşağı gel."
Tatlı. Küçük. Şey..?!
"SENİ PİSLİK! BANA EMİR VERME!" Bunu söylediğimde çoktan kapıyı çarpıp çıkmıştı.
****
Jonghyun
Ah tanrım. Belli etmemeye çalıştım ama çok tahrik edici bir vücudu var. Kendimi üzerine atlamamak için zor tuttum. Umarım bir daha böyle bir olay olmaz. Çünkü gerçekten kendimi kontrol edemeyebilirim.
****
Key
Sinirden ve utançtan kıpkırmızı olan yüzümle uyurken etrafa fırlattığım pijamalarımı toplayıp üzerime bir şeyler geçirdim. Banyoya girerek iyi geleceğini düşündüğüm soğuk suyu yüzüme çarptım. Güzelce kurulanıp aynanın karşısında saçlarımı düzelttim. Üzerimi silkeleyip kıyafetlerimi düzelttim. Evet. Şimdi dalga geçecek bir şey bulamazdı değil mi?
Kapıyı masus duyması için sertçe çarpıp merdivenlere yöneldim. Zıplaya zıplaya aşağıya indim. Burnuma güzel kokulae geliyordu. İstemsiz gülümsedim. Sosis kokuyordu. Sosisi seviyordum. Mutfak kapısından girdiğimde güzel bir masa beni karşılamıştı. Sade ama şık, bir o kadarda iştah açıcı. Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. O odun böyle şeyler yapabilecek kadar becerikli miydi yani? Sandalyeyi çekip hala süren şaşkınlığımdan yavaşça oturdum. Tezgahı temizleyen Jonghyun işini bitirince ellerini beline koyarak bana döndü.
"Afiyet olsun."
Umursamazca kafamı salladım. Ve yemeğime gömüldüm. Bir süre sessizce yemeğimi yedim. Bu sırada Jonghyun tezgaha yaşlanmış kollarını bağlayıp beni izliyordu. Biberden ağzıma attığım sırada acıyla yerimde zıpladım. Siktir, çok acıydı! Ağzımı açıp ellerimle yelleyerek bir nebze acısını dindirmeyi denedim. Jonghyun! Sahi ya, bunu o yapmış olmalı!
"Sen!---sen yaptın değil mi?! Masus acı olanları koydun!"
Ellerini 'ben masumum' der gibi kaldırdı. "Acı olduğunu bilmiyordum.."
KANAR MIYIM?!
"Ö-Öyleyse ne-neden sırıtıyorsu-n?!"
"Komik görünüyorsun~" omuz silkerek umursamazca söylemişti. Gülmeye başladı.
Sikeyim seni!
"Ah-hah-hah çok komik!" Hızlıca sandalyeden kalktım. Düşen sandalyenin üzerinden atlayarak banyoya koştum. Giderken o piçin bacağına bir tekme atmayı unutmadım tabi. Hızlıca ağzımı çalkalayıp acının biraz da olsa azalmasını sağladım. Aynada kendime baktım. Burnum ve göz altlarım lanet acıdan dolayı kızarmıştı.
Bunu o piçe ödeteceğim!
Yapmamalıydı!
Benden korksan iyi olur. Artık sana acımayacağım Kim Jonghyun..!
~Bölüm Sonu~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-ATTENDANT-
FanfictionKim KiBum; ( Kendi tabiriyle Key ) 19 yaşında zengin bir aile çocuğu olan asabi şımarık ve kibirli bir kişidir. Kim Jonghyun; 21 yaşında. Ailesini küçükken kaybetmiş ve kör kız kardeşinin ameliyatı için hayatını para toplamaya harcayan bir kişidir...