"he was a dream"

1.3K 139 61
                                    

Ertesi günün sabahı Liam ile dün gittiğimiz kafede buluştuk. Gözleri kanlı ve yorgun görünüyordu. Dakota ile ilgili bir şey olduğunu az çok anlıyordum.

Harry ile dün sabahtan bu yana pek konuşamamıştık. Akşam uyuyakalmıştım ve onun da konseri vardı.

Harry'nin Liam'ı tanımasını istiyordum. Çünkü biliyordum ki kötü kalpli insanlar onu bir başka tanıtacaktı. Kısa bir süre içerisinde gizli çekilen fotoğraflarımızın yayılacağını biliyordum. Ne kadar özel hayata saygısız insanlar vardı. Kimi zaman Harry'nin otelinin dışında oturup şarkı söylüyor; ona rahat vermiyorlardı.

"Louis, kahveni içecek misin yoksa içine birkaç buz atıp soğuk kahve yapacağım." Liam'ın sesi düşüncelerimden ayrılmamı sağlamıştı. Ona bakıp güldüm, "Dalmışım, adamım. Pardon."

İkimiz de kahvelerimizi içtikten sonra fakülte bahçesinde biraz yürüdük. Daha yeni yeni tanışmaya başladığım bu arkadaşımın birkaç favorisini, en sevdiği rengi, sporu, ve en büyük hayalini öğrendim.

En sevdiği film Forrest Gump'mış. Özellikle sonunda çok fazla ağlamış. En sevdiği müzik grubu The Fray'miş. Kadın sanatçı olarak Beyonce'u çok seviyormuş. Çünkü Meghan ile hep Halo şarkısını söylerler ve dans ederlermiş. En sevdiği renk kızının da en sevdiği renk olan sarıymış. Dakota ile papatyalar toplar ve onlardan taç yaparlarmış. En sevdiği spor yüzmekmiş. En büyük hayali ise, kızının iyileşmesi ve onu New York'a götürmekmiş.

Onun hayatını dinlerken gerçekten ne kadar zorluk geçirdiğini ve fedakarlık yaptığını anladım. Annesini geçen sene karaciğer kanserinden kaybetmiş. Bir tek babası hayattaymış. Tanrı'ya şükürler olsun ki babasının şuanlık hiçbir sağlık problemi yokmuş.

Kanser'den oldum olası nefret etmiştim. Büyükannem Olivia kanser yüzünden aramızdan acı bir şekilde ayrılıştı ve şimdi de annemin kanser olabilme ihtimali olduğu söyleniyordu. Liam'ı az çok anlayabiliyordum. Büyükannem öldüğünde kendime uzun bir süre gelememiştim. Annemin öldüğünü hayal bile edemiyordum.

Kafamı bu düşüncelerden ayırmak istercesine kafamı iki yana salladım. Çok geçmeden Harry'nin araması ile tamamen kötü düşüncelerden ayrılmıştım.

"Dün koltukta mı uyuyakaldın bebeğim?" Harry'nin sesi eğlence dolu geliyordu.

"Eve-.. Bir saniye, sen nereden biliyorsun?"

"Mm.. Acaba birileri bugün benim 1 haftalık bir araya çıktığımı ve eve döneceğimi mi unuttu?" güldü.

"Tanrım, tanrım Harry!" sahiden, nasıl unutabilmiştim? "Aman Tanrım, ben seni çok özledim!"

"Ben de seni çok özledim. Louis, bazı kuşlardan duyduğum kadarıyla yeni bir arkadaş edinmişsin. Ve benim bilmediğim bir arkadaş. Bunun hakkında eve gelince uzun bir konuşma yapmalıyız."

Evet, düşündüğüm şey çıkmıştı. İçimden hem saydırıyor, hem de ter döküyordum. "A-Ah ben de sana bahsedecektim ondan. O.."

"Eve geldiğinde konuşsak daha iyi olur, sevgilim. Burada olacağım, seni seviyorum."

"Pekala.. Ben de seni seviyorum." dedikten sonra telefonları kapattık.

Evde beni az çok neyin bekleyeceğini hissediyordum. Harry'yi tanıyorsam -ki kendimden daha iyi tanıyordum-, onun beni dikkatlice dinleyeceğini ve bu konu hakkında çok hassas davranacağını biliyordum. Nişanlım gerçekten nazik ve anlayışlı bir insandı. Şuan sinirlendiği tek durum sadece üniversitedeki ilk arkadaşımdan ona bahsetmememdi.

Günün geri kalanında Harry'yi uzun bir süreden sonra göreceğim için karnımda kelebekler uçuşuyordu. Onu çok özlemiştim. Güzel gülüşünü gerçekte görmek ne de güzel bir lütuftu? Sanki yaşayan bir hayal gibiydi ve bu hayal yalnızca bana aitti.

Fanboy 2~{l.s}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin