"tell me this love is worth to fight"

1K 96 82
                                    

Elimdeki yüzüğe baktım. O gün ne kadar da mutluyduk diye düşündüm. Hayaller kurduğumuz göl kenarının yanında, bana evlenme teklifi etmişti. Hayatımın en güzel günüydü.

Şimdi ise yalnızca bir boşluk vardı kalbimde. Ne hissedeceğimi, ne yapacağımı bilmiyordum.

Yapacağım tek şey Harry'nin eve gelmesini beklemek ve bu ilişkinin bereye gideceğini konuşmaktı.

-

Sabaha karşı 4 gibi kapının açılma sesini duydum ve uzandığım koltuktan doğruldum. Gelen Harry'di.

Yalpalanarak yürümesinden sarhoş olduğunu anladım ve düşmemesini sağlamak için koltuktan kalktım ve yanına gittim. Aşık olduğum insanı böyle görmek kalbimi paramparça etmişti.

Kolunu omzuma attım ve koridorda ilerlemeye başladım. Hiçbir şey söylemiyorduk. Atmosfer gittikçe gerginleşiyordu.

"Harry.." diyerek söze başladığımda Harry konuşmamı istemiyor gibi bir ses çıkardı. Artık daha da kötü hissediyordum.

Odamıza geldiğimizde Harry yatağa oturdu ve ben kıyafetlerini değiştirmek için dolaptan bir tişört ve şortunu çıkardım.

Aklımda on binlerce soru vardı. Bunların en birincisi "Artık beni sevmiyor mu?" sorusuydu.

Harry çoktan tişörtünü çıkarmış ve baygın gözlerle beni izliyordu. Zümrüt yeşili gözleri, zehirli bir sarmaşık gibiydi.

Yanına yaklaşıp tişörtünü yanına bıraktığım zaman ellerimi tuttu ve beni kendisine çekti. Ne olup bittiğine anlam veremiyorken yalnızca onu izlemekle yetiniyordum.

"Louis.." dedi. Sesi her zamankinden daha boğuk ve daha acı doluydu.

"Ben.. Ben aptallık ettim." Burnunu çekti. Gözleri sıkıca tuttuğu ellerimdeydi.

"Senin beni aldattığını düşünmem tamamen saçmalık ve aptallıktı. Louis, sensiz hayatım bir boşluktan ibaret. Beni affet, lütfen."

Yüzüm ifadesiz, düşüncelerim ise karmakarışıktı. Aldatıldığını düşünmek berbattı fakat aldatmakla suçlanmak daha berbattı.

Derince nefes alıp verdim. Ağzımdan çıkan tek kelime "Harry.."ydi.

"Bana bu aşkın savaşmaya değdiğini söyle. Söyle ki iyi hissedebileyim, bu olayı unutabileyim." dizlerimin üzerine çöktüm ve onun yüzüne baktım. Ellerimiz hâlâ kenetliydi.

"Ben berbat bir adam olabilirim, fakat tek istediğim yalnızca... yalnızca sevgin, Louis.. Ben kıskandım. Çok kıskandım.. Ö-Özür dilerim."

Alnımı kenetli olan ellerimize yasladım ve gözlerimi kapatım. Ne olursa olsun, bu elleri asla bırakmamalıydım. Biliyordum.

"Sorun yok, Harold." Başımı kaldırdım ve ona baktım. Gözlerinin içi parıldıyordu sanki.

Beni ayağa kaldırdı ve avuç içlerime öpücükler kondurdu. Öpücüklerinin yanı sıra "Teşekkür ederim. Teşekkür ederim." diye tekrarlamasını duyuyordum. Bu adama çok aşıktım. Çok, çok fazla.

Daha sonra yanına uzandım ve o uykuya dalarken nefes alışını ve yüzünü izledim. O bir kişiden daha fazlasıydı. Aşkın beden bulmuş haliydi.

Açıkçası, nasıl bu kadar çabuk affettiğime anlam verememiştim. Bunu yaptıran şey gerçek aşktı. Bunu kalbimin en derinliklerinden hissediyordum.

Küçük bir çocuk gibi büyük elleri benim küçük ellerimi sıkıca tutmuştu. Cenin pozisyonunda uyuyordu. Arada bir şeyler mırıldanıyordu. Dudağına minik bir öpücük kondurdum, her şey iyi olacaktı.

Tüm engelleri aşarak birlikte yürüyecektik. Buna söz vermiştik. Uyandığımızda ilk gördüğümüz şey birbirimiz olacaktık. Bu kadar kolay pes edemezdik.

Asla.

-

Sabah kahvaltımızı bana evlenme teklifi ettiği yerde, gölün kıyısında yapmaya karar verdik. Bu ikimize de iyi gelmişti.

Harry'nin kıkırdamaları, eskileri yad etmek, onun göğsüne uzanıp bulutları seyretmek.. Hepsi sanki bir rüya gibiydi. 

Eve dönerken yolda "You're Still The One" şarkısını söyledik. Shania Twain bizim kraliçemizdi. 

Şimdi daha iyiydik. Daha iyi olacaktık.

 Daha iyi olacaktık

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




(yarın doğum günüm bu yüzdeeeeen, böyle soft bir bölüm yazmak istediiiiim. in fanboy we don't like drama.

or maybe we do.)


//finale son 2 bölüm

Fanboy 2~{l.s}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin