Multi Çınar :)
Ayrıca tanıtım videomuzu hazırlayan BernaSD ye çok teşekkür ediyorum ve bu bölümü ona armağan ediyorum :) Ayrıca arkadaşımızın hikayesine bir göz atsanız pişman olmassınız :)
Odama girdiğimde kendimi yatağa attım ve sırıtarak tavanı izlemeye başladım. Baran'a artistlik yapacağım derken gerçekten yorulmuştum.
Daha fazla boş boş durmaktan vazgeçtim ve yattığım yerden doğruldum. Odamın içinde bulunan banyoya doğru ilerledim. Tam içeri giriyordum ki geri döndüm ve elbise dolabının kapılarını açtım. Gördüğüm manzara karşısında seslice ofladım.
Dolap doğal olarak bomboşdu. Yanıma hiç bir şey almazken ne düşünmüştüm gerçekten bilmiyordum. Ya da biliyordum. Bir de yanıma bir şeyler alıp, koşmamı engelleyecek ağırlıklara yer vermeye ne gerek vardı? Kaplumbağalar boşuna o kadar yavaş değildi ya!
Başımı belli belirsiz sağa sola salladım ve dolabın kapaklarını kapattım. Neyse ki Baran akşam üstü alış-verişe çıkabileceğimi söylemişti. Bu planı biraz daha öne almak kesinlikle daha iyiydi. Hızlıca üzerimdekileri çıkardım ve buraya gelirken giydiklerimi giyindim. Üzerimden çıkanları katlayıp yatağımın üstüne koydum ve kapıya yöneldim. Acele ile odamdan çıkıp merdivenlerden aşağıya inerken aklımda Yağmur gelene kadar eve geri dönmek vardı. Tabii gittiğim yerde babama veya korumalarına yakalanmamak ayrı bir önem taşıyordu. Doğrusu babam alış-verişden pek haz etmediğimi bildiği için oraya bakmak aklına son gelen yer bile olmazdı...Gerçi babasından kaçan hangi insan saklanmak için alış-veriş merkezini seçerdi ki? Christian Louboutin olsam belki çareyi ayakkabıların arasında saklanmakta bulabilirdim, ama Derin Altındağ iken ayakkabılar yerine babam ile aynı şehirde, başka bir evde bakıcı kimliği altında saklanmayı tercih ediyordum.
Aşağıya indiğimde Baran sırtı bana dönük bir şekilde koltukta oturuyordu. Aynı zamanda boynunu ovmakla meşguldü. ''Patron.'' diyerek yanına yaklaştım ve tam karşısında dikilip bir süre alayla ona baktım.
''Ne oldu patron? Çok mu canınızı acıttım, ha?''
''Derin git işine. Uyumak istiyordun. Git uyu.'' dediğinde derin bir nefes aldım ve kendimi rahat bir şekilde arkamdaki koltuğa attım.
''Yok, o az önceydi. Bir an önce alış-verişe gitsem iyi olacak.''
''Akşam gitmeni söylemiştim.'' dedi tersçe.
''Giyecek hiç bir şeyim yok. Bu kıyafetler ile nerelerde gezindim haberiniz var mı? Orman mı dersiniz, dere mi dersiniz, taş mı der...''
''Tamam. Yeter, başlama yine.'' dedi sert bir şekilde. Hiç güler yüzlü bir insan değildi. Küçük bir çocuk ile aynı evde kalması ne kadar doğruydu? Çocukların bulunduğu yerde etrafa gülücükler saçmak daha güzel bir şey olsada, karşımdaki adamın sevgi kelebeği gibi etrafda dolanmasını da hayal edemiyordum.
''Yani?'' diye sorduğumda elini boynundan çekti ve seslice ''Çınar.'' dedi.
Bunun üzerine saniyeler içerisinde Çınar salona girdi. Ben yokmuşum gibi davranıp bakışlarını Baran'a yöneltti ve ''Buyurun.'' dedi.
''Derini al, alış-verişe götür.'' dediğinde Çınar'ın suratı düşmüştü. Duyduğundan hiç hoşlanmadığını anladığımda bugünki saçmalıklarımın hedefi olarak Çınar'ı seçmiştim. Birden yerimden hopladım ve koşarak Çınar'ın yanına gittim.
''Yaşasın. Gör bak çok eğleneceğiz.'' dedim ve koluna girdim.
Baran'a baktığımda şaşkınca bize bakıyordu. ''Hadi hemen gidelim Çınoş.'' dedim ve Çınar'ın kolundan çıkıp yüzüne baktığım. Öfkesi harfiyen yüzünden okunuyordu.