"Ne istiyorsun?"
Sinsice arkamdan gülmüştü. "Şu an bir şey istemiyorum. Şimdi git."
Arkamı dönüp inanamayarak "Beni nasıl bulacaksın peki?" dedim. Ağır ağır bana yaklaştı ve yüzüme eğildi. "Gelir seni bulurum!" ve biraz daha önüme geldi.
"Telefonu açmamazlık yaparsan ne yapacağımı düşünme."
Cevap vermeden ters bir bakış atıp önüme döndüm ve odadan hızlıca çıktım. Tedirgin olmam gerekiyordu normalde, değil mi? Ben değildim. Başıma böyle olaylar çok gelmişti. Koridorda yürürken az önceki sarı çiyanı görmüştüm. O adama gidiyordu. Bir anda kolundan tutup durdurmuştum onu.
"Az önceki gibi nazik davranmayacağım sana. O yüzden soruma cevap ver! İçerdeki adam kim?"
Kolunu elimden kurtaramamıştı. Pes edercesine "Ömer. Ömer Sancak! O benim kardeşim." dedikten sonra kolunu gevşetmiştim.
Kurtuldu ve "Çekil önümden." dedikten sonra uzun koridorda o odaya ilerlemeye başladı. Demek Ömer Sancak...
---
Bir saattir evdeydim. Bilge, ablamı havalimanından almak için yola çıkmıştı. Onunla gitmek istememiştim. Hale'yi ne kadar az görürsem o kadar iyi. Bende önüme bilgisayarı çekip Ömer Sancak'ı google'a aratmıştım. Evet saçmaydı ama bunu yapmıştım. O lavuğun kim olduğunu merak ediyordum. Hakkında yazılan bir kaç haber vardı.
Onun dışında tertemizdi.Onun hakkında tek bildiğim şey bir kumarhane işletiyor olmasıydı. İnternette biraz daha oyalanırken telefonum çalmıştı.
Bilinmeyen numara.
Numara tanıdık değildi. Parmağım yavaşça kabul et tuşuna gitti ve telefonumu kulağıma götürdüm. Tam bir mağara adamı edasıyla "Kimsin." demiştim.
Konuşan "Açmamazlık yapmadın." deyip hafif gülmüştü. "Ne istiyorsun? Ömer misin nesin?"
"Adımı öğrenmişsin Bahar'dan. Bu bile bir ilerleme. Sana söyleyeceklerimi iyi dinle bir daha anlatmayacağım çünkü." Göz devirip dinlemeye başladım.
Sabrım tükenircesine "Sen devam etmeden önce ben söyleyeceğim. Paramı geri ver lavuk."
"O son söylediğine pişman olacaksın farkında bile değilsin! Söylediğim şeyleri yapmadığım sürece paranı sana iade etmeyeceğiz. Hatta dediklerimi iyi iletirsen o para sana katlanarak gelir." Son dediğine aşırı şaşırmıştım. Parasızlık çektiğim bu dönemde iyi olabilirdi.
"Krupiyelikten anlar mısın?"
Hayretler içerisinde "Tabiki evet. Kumarda ne kadar iyi olduğumu sanırım kanıtladım size."
"Akşam. İki kişi mekana gelecek. Oynanan masada krupiyelik yapmanı istiyorum. Hile yapıp onların kaybetmelerini sağlayacaksın."
"Ya bunu kabul etmezsem?"
Derin bir nefes aldı. "Kabul edeceksin! Sana ablan ve arkadaşının şu an köprüden geçtiğini söylememe gerek yok." Sözlerine devam etti. Ses tonunda yumuşamamakta dair bir kaç iz vardı ama sonra sert ses tonu geri dönmüştü.
"Asya, ben senden bunları rastgele bir şekilde istemiyorum. Kısa zamanda neler yaşadığını öğrendim. Ne halt olduğunuda. 2 ay hapishanede kalmışsın Asya. Hatta davaya merhum baban girmiş. Masum değilsin, o yüzden mızmızlanmayı bırak! Akşama doğru sana mesaj attığım yere gel."
Sözleri bir duvar gibi çarpmıştı yüzüne. Haklıydı, masum değildim.
Kabullenerek "Kabul ediyorum." dedim ve telefonu yüzüne kapattım. Olanları biraz düşünürken kapı çalmıştı. Hızlıca kapıyı açtığımda kendimi hatırlatmadığım insan karşımdaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalnız Ordusu
FanfictionKARAKTERLERİN SÖZDEKİ HALLERİYLE BİR BAĞLANTISI YOKTUR! "Kumarda kazanan aşkta kaybeder derler. Yalan! Ben seni de kazandım Ömer..."