•1

216 19 61
                                    


"Hadi, Cameron! Biraz daha dayan. Günün bitmesine az kaldı." diye sayıklıyordum içimden. Zorbalardan birisi "Hah." diye bir ses çıkarınca iç sesim sustu.

"İbne ne oldu yoksa dilini mi yuttun?" dedi diğeri alayla. "Artık böyle anlaşıyoruz, ha!"

Hayır, anlaşmıyoruz. Çünkü hiç anlaşmamıştık.

Başımı tavana kaldırdım ve birinin beni kurtarmasını diledim. Dileklerim gerçekleşmeyenler kutusuna direkt gidiyorlardı her defasında.

Kırmızı ceketli olan beni hızla itince duvara çarptım. Korkudan dolayı acıyı hissetmemiştim bile. Onlara baktığımda yumruklarını sıktıklarını ve nefret dolu gözleriyle bakarak, zorba sözlerini sıraladıklarını gördüm. Bugün şiddetle işlerini yapacaklardı demek ki. Beş kişiye karşı birdim, hiç şansım yoktu.

"Bana cevap ver, ibne!" diye gürleyince irkildim. Kırmızı ceketli bu sürünün başı olmalıydı. O konuşuyor, diğerleri gülüyordu çünkü.

"Ne demiştin?" diye sordum duygusuzca.

"Demek artık sağır da olduk, öyle mi?"

"Sana gelince kulaklarım işini yapmak istemiyor." dedim sırıtarak. Güldü ve sert yumruğu ile yana doğru düşmeme sebep oldu.

Eskiden kalbimi kırardı, fakat artık etki etmiyordu. Sanırım alışmıştım, alışmamam gereken şeylere alışmış olmak... kötü hissettiriyordu. Lakin bir yerden sonra kalbinizde kırılacak yer kalmıyordu, akıtacak gözyaşınız bitiyordu. Hiçbir şey hissetmiyordunuz, sadece bu sefer neler olacağını merak edip korkuyordunuz. Ya, diyordunuz, ya götüme bir sopa sokup öylece bırakırsa?

Kanayan dudağıma elimi götürdüm ve elime bulaşan kana baktım. İyi olmalıydım, bu seferde korktuğum başıma gelmemişti. Ayağa kalktım ve peçete alıp dudağıma bastırdım. İdrar kokan bu lanet yerden çıkmak istiyordum, çünkü gerçekten midemi bulandırıyordu.

💎

Gün sona ermişti, şimdi huzurlu bir şekilde kütüphaneye gidip kitap okumaya devam edebilirdim. Hayattan tek zevk aldığım şey buydu. Cehennemden çıkıp cennete gitmek gibiydi bu.

Orada istediğiniz şeyi okuyabiliyordunuz, kimse size karışmıyordu. Eşcinsel oluşumdan dolayı garip garip bakan yoktu. Dünyadaki en rahat hissedeceğiniz yerdi orası.

İçeri girince, kütüphaneci Mrs. Albert bana gülümsedi.

"Hey, tatlım! Nasılsın?" diye sordu bana fısıldayarak. Yüzünde her zamanki tatlı gülümseme vardı. Elli yaşlarındaydı ve saçları beyazlamıştı. Mavi gözleri çok şey gördüğünden kederli ve ışıldayarak bakardı.

"İyiyim, sen nasılsın?" diye sordum ona sırıtarak.

"Ah, iyiyim. Her zamanki yerin boş." dedi. "Bugün ne okuyacaksın?"

"Fizik projemi yapıp Stefan Zweig okumayı düşünüyordum. Dostoyevksi de olabilir."

"Seçim yapmak zor, ama ben Dostoyevksi okumayı tercih ederdim."

"O zaman bugün Dostoyevksi okuyacağım." dedim gülerek ve her zamanki yerime geçip oturdum. Karşımdaki masaya baktığımda, her zamanki çocuğun orada olduğunu gördüm.

Karşımda bir masa bulunuyordu ve orada bir süre sonra hoşlanmaya başladığım çocuk otururdu. Başka bir yere oturduğunu hiç görmemiştim, sanki orayı sahiplenmiş ve kendi ülkesini kurmuş gibiydi. Dalgalı saçları vardı ve oldukça uzun biriydi. Ela gözleri okuduğu ya da araştırdığı şeylere dalar giderdi. Onu hiç okulda görmemiştim, sanırım başka bir yerde okuyordu.

Bazen onun yanına gidip tanışmak isterdim. Ama iç sesim "Sen kimsin ki böyle bir şey yapacaksın?" diye cırladığında bundan vazgeçerdim. Gerçekten kötü bir fikire benziyordu.

Derin nefes alıp gözlerimi ondan çektim. Asla beni fark etmeyecekti. Belki beni fark etmişti, fakat umurunda değildim. Oldukça yakışıklı bir çocuktu, benim gibi bir eziği umursayacak türden birine benzemiyordu.

Amigo takımının kaptanıyla çıkan sessiz ve çekici çocuktu o.

————

Slm bu kurgu aklıma geldiğinde çıldırdım. Oysaki Shameron yazmayacaktım, ama bu kurguyu yazmazsam olmazdı. Zaten uzun sürmeyecek öyle. 5 bölümlük falan olur diye düşünüyorum.

LİVRE | SHAMERON (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin