Adım Rachelle Weyergons.
On altı yaşım bugün bitiyor.Bir sene önce on altı yaşıma babamsız girerken,bugün;on yedi yaşıma annem ve Leron'sız giriyorum.Ailemizin sağ kalan ikinci kişisiyim, diğeri de amcam. Otuz beş gün önce onun yanına yolculuk ederken arabamız nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde dereye uçtu.Henri,Leron'ın cansız bedenini birkaç yüz metre ötede bir ağacın kökünden uzanan dal parçasına takılmış şekilde;Andre ve Lucian ise beni kurtardıkları gün annemi birkaç metre geride saçları su üzerinde dalgalanırken buldu.Saçları beline kadar uzanan simsiyah saçlardı.Hayalimdeki saçlardı.Yani annem arabanın akıntıya güç gösterip sürüklenmeyi durdurduğu yerde sıkışmış, ben ve Leron ise arabadan çıkıp sürüklenmiştik.Ve sonra kendimi Decourcelle ailesinin evinde buldum.
Bahsettiğim otuz beş gün kabus gibi geçti.Sadece benim için değil beni kurtaran aile için de.
İlk haftalar odamdan çıkmıyor, yemek yemiyor, tek kelime etmiyordum.Sürekli ağlıyordum, uyuyamıyordum.Bir gün ailemin sesiyle uyanıp, diğer gün hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını hatırlamam boğazımda bir şey düğümlenmesine sebep oluyordu.Bu benim için çok zordu. Ancak günler geçtikçe bu duruma alıştım. Alıştıkça odamdan dışarı çıkmaya başladım.Bahçeye iniyor, bahçıvana yardım ediyordum-önceden yaptığım gibi-
Babam öldükten sonra annemden rica etmiş, bahçıvanın işini ben devralmıştım. Bu iş tam bana göreydi.Üstelik annem bahçıvana verdiğimiz maaşı bana veriyor, ben de bunu Cataline ile haftada bir defa gittiğimiz kasabadaki tek elbise mağazasında uygun şekilde harcıyordum.Maaştan kalanla Leron'a istediği küçük şekerlemelerden alıyordum.Yolda gelirken Cataline onu poşetinden çıkarıyor ve yüzüme muzipçe bakıyordu.Ben de aynı bakışı atıyordum ve bir ağacın gölgesine oturup şekerlemelerin yarısını yiyorduk.Tatları muhteşemdi.Eve gittiğimizde Leron'a yalan söyleyip paramızın ancak bu kadarına yettiğini söylüyorduk.Annem durumu fark etse de bir şey çaktırmıyordu.Gelenek birkaç hafta böyle sürünce şekerlemelerden her zaman aldığımızın iki katı almaya başladık.Böylece herkesin gönlü oluyordu.Bahçede eski bahçıvanımızın kıyafetleriyle işimi özenle yaparken evimizin penceresinden beni izleyen annemi görüyordum.Gözlerindeki o parıltı, yüzündeki o gururlu gülümseme ta oradan belli olurdu.Ancak şimdi ne ben o bakışı o parıltıyı bir daha görebilecek ne de annem bana öyle bakabilecekti.
Bir defa kaçmaya çalıştım, nereye gideceğimi bilmeden.Bu kasabayı,nerde olduğunu bilmediğim için evimi de bulamazdım.Bu sebeple ilk kaçışımda nereye gittiğimi önemsemeden sadece koştum, uzaklaşmaya çalıştım.Ancak uzaklaşmak istediğim bu ev değildi, yaşananlardı. Hem ağlıyor hem koşuyordum.Bir taşa takıldım ve üstünde koştuğum engebeli tepeden yuvarlandım.Kendime geldiğimde hem annem ve kardeşimi, hem de tüm anılarımı alan o dere karşımda duruyordu. Hala çok şiddetli akıyordu ama bu sefer oldukça berraktı.Berraklığa rağmen dibi görünmüyordu.Kenarına usulca yaklaşıp elimi soktuğumda ne kadar soğuk olduğunu anladım. Tam o anda arkamdan bir ses gelmişti, ilk gün bana annemin öldüğünü söyleyen gencin sesi; Lucian.Hemen arkasında ilk gün üzgün olduğunu söyleyen tek kişi;Andre. Beni nazikçe kaldırıp eve götürmüşlerdi. Birkaç gün sadece düşündüm ve yaptıklarımın ne kadar saçma olduğunu anladım.Hayatımı kurtaran bana evlerini açan o cömert aileye birçok zorluk çıkarmıştım.Minnettar olduğumu belirtmem gerekirken evlerinden kaçmıştım. Bu farkına varış akşam yemeğinde onlara katılıp hem özür dilememe hem de teşekkür etmeme olanak sağlamıştı.Aileden kimse sesini çıkarmamış beni sessizce dinlemişlerdi. Önce şaşırmışlardı,demek ki öylesine bunaltmıştım ki. Sonra hepsi yüzünde bir gülümsemeyle bana bakmışlardı, ardından ben de gülümsemiş ve sohbetlerine dahil olmuştum.
Yemek sonrasında ailenin hepsiyle tam anlamıyla tanışmıştım.Henri bu evin sahibi ve bir bakıma reisiydi. Laurette ise Henri'nin karısıydı. İkiz çocukları vardı:Andre ve Gemma.Aralarındaki tek fiziksel benzerlik sarışın olmalarıydı.Şayet ikizlerden birinin kız birinin erkek olması benim ilk kez karşılaştığım bir durumdu.Bu yüzden başta şaşırmıştım.Andre'nin bir de en yakın arkadaşı Lucian vardı.Lucian ise bahçıvanın oğluydu.Yaşadıkları yer evin hemen yanındaki kulübe benzeri küçük tahta bir evdi.Aslında bu üçü yakın arkadaştı. Gemma aralarında tek kız olmasına rağmen onlara kolayca uyum sağlıyordu. Ve kısa sürede beni de aralarına almışlardı. Gemma'ya bugünün doğum günüm olduğunu söyleyince o yeşil gözlerini koca koca açmış bana bakıyordu.Neden daha önce söylemediğimi sorarken cevap beklemeden bir plan yapmamız gerektiğini söyledi.Kısa sürede yaptığı plana hayran kalmıştım.Sabah güneş doğmadan kasabaya gidip pasta için malzeme ve kutlama için yeni elbiseler alacaktık.Bu eve geldiğimden beri Gemma'nın elbiseleriyle geçiniyordum ve bu durum biraz utanmama sebep oluyordu. Bu yüzden planı tek kelime itiraz etmeden onaylamış ve hemen sonrasındaki ani sarılışına karşılık vermiştim. O gece uyurken oldukça heyecanlıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Ötesinde
ChickLitRachelle Weyergons'ın -annesi, küçük erkek kardeşi ve kendi için sıradan bir günde- hayatını;kendini değiştirecek anına dakikalar kalmıştı.5 dakika...4 dakika...1 dakika ve saniyeler. ''Tanrım!Neydi bu böyle?Ne oluyordu?Kardeşimin çırpınışını hatırl...