Öğretmenin arkasından gergin bir şekilde yürüyordu genç adam. Öğretmenin ona dediklerini bile anlayamıyordu, stajyer öğretmenliğinin ilk senesiydi. İlk kez bu okula gelmiş ve ilk kez öğretmenlik yapacaktı. Uzun kemikli elleri ve sıkı pantolonunun içindeki bacakları titriyordu. İlk hafta öğretmenle beraber derslere girse de ikinci haftanın başlangıcında dersleri o öğretecek, öğretmen onu izleyip puan verecekti. Böylelikle yarım dönemlik stajını tamamlamış olacaktı.
Hedeflerindeki sınıfın önüne geldiklerinde dilindeki uzun metal parçayla oynamayı bıraktı. Son kez yutkunup öğretmenle beraber sınıfa adımını attı.
Büyük amfide sınıfın yarısını dolduracak kadar öğrenciler parça parça dağılmış sessizce oturuyorlardı. Öğretmen gelince hepsi o tarafa doğru baktı. Öğretmenin yanındaki çocuğa meraklı gözlerle bakarlarken genç çocuk da öğrencileri izliyordu. Gözleri sınıfta gezerken, dikkatini birisi çekti. Gri saçlı dudağında ve kaşında metal parçası olan yakışıklı bir çocuk. Diğerlerinden ayrı olarak en arkada tek başına oturuyordu ve yeni gelen stajyer öğretmene gözünü kırpmadan dikkatle bakıyordu.
Öğretmenin konuşmasıyla dikkatini öğretmene verdi genç adam. Kendisinden bahsediyordu öğrencilere, stajyer olduğunu ve haftaya dersleri onun anlatacağını söyledi. Ardından öğretmen masasının yanına bir sandalye çekip orada oturmasını ve dikkatle kendini izlemesini tembihledi.
Dilindeki demiri gergince çevirdi, poposunu sandalyeye koydu. Gözleri direkt gri saçlı gence giderken aklında sorular bir bir çoğalmaya başladı. Adı neydi? Kaç yaşındaydı? Kaç tane dövmesi vardı? Sevgilisi varmıydı?
Diğer taraftan gri saçlı gencin düşündüğü şeyler de aynıydı. Şu an tek arzuladığı şey öğretmen masasında oturan gencin dar gömleğinden belli olan memesinin ucundaki demiri görmek ve eğer şansı varsa o demiri sıcak dudaklarının arasına hapsetmek.
Siyah yandan ayrılmış saçları, dar kıyafetleri ve pürüzsüz suratıyla karşısındaki yeni öğretmeni tam bir tanrı gibiydi. Soluk pembe dudakları, parlak gözleri, büyük burnu... Baktıkça bakası geliyordu.
Kendini derse odaklamak zaman geçtikçe daha zor bir hale geliyordu grili için. Karşısındaki tanrıya bakmaktan gözünü bir kere bile ders işleyen hocasına çevirmemişti. Karşısındaki siyahlı arada bir gözlerini birleştirse de öğretmeni dinlemeye çalıştığının farkındaydı. Grilinin yoğun bakışları üstündeyken ne kadar öğretmene odaklana bilirseydi?
Öğrenciler için cennet gibi olan teneffüs zili çalmaya başladığında, grili hariç herkes derin nefes verip saniyeler içinde sınıftan çıktı. Öğretmen siyahlıya bir kaç şey daha söyleyip hızlı adımlarla sınıfı terk edince ikisi tek kalmışlardı.
Genç öğretmenin bu gerçekle kalbi teklerken ne yapacağını şaşırdı. Karşısındaki grili ders boyunca gözlerini sanki kelepçeyle bağlamışlar gibi üzerinden çekmediğinden ürkmemiş derse yalan olurdu.
Daha fazla sınıfta kalmamak için hızla ayağa kalkıp bilgisayar çantasının içine defter ve kalemlerini sokuşturdu. O sırada grilinin sırasından kalkıp büyük sınıfta kendisine doğru geldiğini gördü. Fazla oyalanmadan çantasını omzuna asıp kapıya doğru hızla adımladı. Ta ki kolundan tutulana kadar.
"Jungkook?" sesini ilk defa duymasıyla kalbi tekledi siyahlının.
"Evet?" aynısı griliye de olmuştu, sesinin güzelliği içinde boğulmamak için aceleyle konuşmaya çalıştı.
"Ben Jimin, öğretmenim. Tanıştığımıza memnun oldum."
Ardından siyahlının bir şey demesine müsaade etmeden arkasını dönüp sınıftan çıktı. Ne kadar garip bir çocuk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stigmatophile ~JiKook~
Fanfiction"Hiç gerçekleşmeyen bir hayal içinde, açamayan bir çiçek yetiştirdim."