ANI 1

86 4 2
                                    


  " Kuş Tepesi'nin karşısındaki parkta bir grup çocuk göze çarpıyordu. Ne oynamak istediklerine karar veremeyen bu ufaklıklar hep bir ağızdan bağrışıyordu.

" Saklambaç oynayalım!"

" Hayır! Kovalamaca!"

" Ben kovalamaca oynamak istemiyorum.!"

Havanın sıcaklığı ve güneşin net yüzü tartışmayı daha da hararetlendiriyordu. Parkın üst tarafındaki yolda bir çocuk göründü. Yavaş ve kontrollü adımlarla parka doğru yürüyordu. Dalgalı koyu kahve saçları, büyük kahverengi gözleri ve yaşıtlarına göre kısa olan boyuyla sevimli bir ufaklığa benziyordu. Hangi oyunu oynayacaklarına hala karar veremeyen çocuklar kısa boylu, güzel yüzlü küçüğün onlara doğru yaklaştığını fark ettiler. Bir an da tartışma sona erdi ve insanı yapış yapış eden sıcaklık, sessiz bir kılıfa büründü. Onlara doğru yaklaşan bu küçük çocuk, bir süre sonra durdu. Utana sıkıla, küçük ellerini birbirine dolaya dolaya sormak istediği şeyi sordu. 

"Ben de sizinle oynayabilir miyim?"

Diğer çocuklar birbirlerine bakıp kıs kıs gülmeye başladılar. Nedenini anlayamadı küçük çocuk. Sorduğu soruda bir gariplik mi vardı? Neden gülüyorlardı ki? Sıcak havanın üstüne bir de utandığı ve gerildiği için daha da çok terledi sevimli çocuk. Boncuk boncuk terleri alnına doluyor; sol eliyle de ter damlalarını siliyordu. Olduğu yerde öylece dikilip diğer çocukların cevap vermesini bekliyordu; bekliyordu ki bu rahatsız edici ve kaşındırıcı terleme, yerini bir rahatlamaya bıraksın. Diğer çocuklardan adı Kerem olan ve aralarındaki en iri yarı olan çocuk  grup adına cevap verdi.

"Hayır oynayamazsın."

Dünyası başına  yıkıldı küçük çocuğun. Neden böyle yaptıkları hakkında hiçbir fikri yoktu. Sadece bir kereliğine oynamak istemişti onlarla. Hiç arkadaşı yoktu. Mahalleden tanıdığı herkes evine yakın bu parka gelip akşama kadar oynuyordu. Oynamak istiyordu işte. Onlar gibi gülmek, eğlenmek istiyordu. Sormak istedi nedenini; belki onları ikna ederdi aralarına katılabilmek için.

" Peki neden oynayamıyorum sizinle?"

Önceki sefer olduğu gibi bu sefer de cevap Kerem'den geldi.

" Karı gibisin lan! Hareketlerin bir değişik! Hadi git başkalarıyla oyna. Seni istemiyoruz! Hadi!"

Bir an da ağlamaya başladı küçük çocuk. Durduramıyordu ağlamasını. 

"Size demiştim işte. Bakın karı gibi ağlıyor. Ne garip bir çocuk bu."

Koşarak parktan uzaklaştı ufaklık. Daha çok terledi. Daha çok ağladı. Daha çok ağladı. Daha çok sıcakladı. Küçücük aklından dünyanın derdi tasası geçti. Karı, kız, ağlamak, değişik, garip... Kelimelerin hepsi yankılanıyordu minnacık kafasının içinde. Daha fazla duymak istemiyordu bunları.  Kız gibi olmak istemiyordu. Ağlamak ve utanmak istemiyordu.

Dünyada en çok sıkıldığı ama en güvende hissettiği yere; evine girdi sonunda. Annesine görünmeden odasına çıktı ve yatağının yumuşak ucuna oturdu. Odasının turkuaz renkli duvarları pencereden giren ışıkla parıl parıl parlıyordu. Pencereye baktı istemsiz bir şekilde. Odasından park görülüyordu. Çocukların büyük bir heyecanla oyun oynadıklarını gördü. Birbirleri etrafında koşturup sıcağa tozu katıyorlardı. Sonunda ne oynamak istediklerine karar vermişlerdi. Dünyalar güzeli Damla kovalamaca oynamak istemiş; iri yarı olan Kerem ise bunu hemen kabul etmişti. Diğerleri ise susmaktan başka bir şey yapamamışlardı çünkü Damla ne isterse Kerem onu yapardı. Bu parkta oyun oynayabilmenin kuralıydı."

HAYATIN HERKES İÇİN BİR PLANI VARDIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin