Hilton Hotel, Paris | 03.30

1.8K 171 31
                                    

İkisinin de kaç saat olduğunu kestiremediği bir süre sonra -Annie soğuktan uyuştuğunda- yerlerinden kalktılar. Sokak partisinin sesi artık gelmiyordu ve etrafta olan birkaç insan da gitmişti.

"Sırada ne var?" dedi Sebastian boş şarap şişesini ve kadehleri market filesine koyarken.

"Aslında sırada bir şey yok." dedi Annie isteksiz bir ses tonuyla. Olmasını dilerdi. "İstersen otele dönebilirsin. Yarın sabah gidiyorsun sanırım."

Evet, adam yarın sabah gidiyordu ancak şu an önemli olan bu değildi onun için. "Ne yani?" dedi sahte bir şaşkınlıkla. "Beni gecenin bu saatinde, Paris sokaklarında tek başıma mı bırakacaksın?"

Annie adamın şapşallığına güldü ve eteğini düzelterek "Haklısın." dedi. "Etrafta seni yemek için bekleyen canavarlar olabilir. Gerçi sen onları metal kolunla yenebilirsin ama."

Sebastian kızın yaptığı Winter Soldier  göndermesiyle hem afalladı hem de sevindi. Artık durumu kabullenmişti demek ki.

"Metal kolumu otelde unutmuşum. Güzel rehber silahımı kullanabilir miyim?" dedi sırıtarak.

Annie de güldü ve başını onaylar anlamda salladıktan sonra adamın koluna girdi. Otel uzaktı ama ikisi beraber olduğunda saatler saniyelere dönüşüyordu sanki.

"Seninleyken zamanın bu kadar hızlı geçmesi haksızlık." dedi genç kız bu durumu dile getirme gereği duyarak. Hala kendindeydi ancak şarap dilinin bağını çözmüştü.

Adam koluna ahtapot gibi sarılmış kızın kafasına başını yasladı ve ona hak verircesine mırıldandı. Uçağı birkaç saat sonra kalkıyordu ve Annie'yi gördüğü son anlardı.

Otele giden uzun yolu yaklaşık yarım saat içinde katettiklerinde ikisi de bilinçsizce adımlarını yavaşlattı. Otele gitmek demek ayrılmak demekti. Belki de birbirlerini bir daha hiç görmeyeceklerdi ve ikisi de bunu istemiyordu.

Yavaş adımlarla da olsa otelin önünde uzaklaştıklarında Annie adamın kolundan çıktı ve bir adım uzaklaşıp Sebastian'a baktı. "Sanırım artık veda vakti." dedi acı dolu bir sesle. Sebastian ayrılmak istemiyordu. Kızın eline uzanıp kendine çekti ve sıkı sıkı sarıldı.

"Veda etmek zorunda değiliz."  dedi kafasını kızın saçlarına gömerek. Sesi boğuk çıkıyordu. "Benimle yukarı gel."

Annie böyle bir şey beklemediğinden adamın kollarının arasında kaskatı kesildi. Yukarı çıkarsa neler olacağını biliyordu. Nişanlısını ruhen çoktan aldatmış olsa da fiziksel olarak da aldatacaktı. Hatta belki bugün olan her şey yalandı ve Sebastian oyuncu arkadaşlarına onu nasıl yatağa attığını anlatıp eğlenecekti. Ya da bir röportajda bugün olanlardan bahsedecekti ve kız tüm dünyaya rezil olacaktı.

Kadının sessizliği uzadıkça Sebastian söylediği şeyden daha da pişman olup utanıyordu. Hiç istemeyerek kızı kollarından tutup kendinden uzaklaştırdı ve "Üzgünüm." dedi. "Ben sadece-"

Annie adamın yüzüne bakınca tüm düşüncelerini bir kenara bırakıp kararını verdi ve Sebastian'ın sözünü tamamlamasına izin vermeden dudaklarına uzandı. Bu adamla elinden geldiğinde çok vakit geçirecekti. Sonucu ne olursa olsun katlanacak durumdaydı. Mantığını tamamen devre dışı bırakmış, sadece kalbinin sesini dinliyordu.

Geri çekilip adamın yüzüne baktı. Sebastian gülümsüyordu. Kızın elinden tutup Paris sokaklarının soğuğundan otelin sıcak lobisine çekti. Lobide hiç kimse yoktu. Resepsiyondaki adam dahi uyukluyordu. İkili sessiz olmaya çalışarak asansöre ilerledi. Arada şapşal şapşal kıkırdasalar da uyuyan görevliyi rahatsız etmeden asansöre binmeyi becerdiler.

Asansörde yanında duran kadının yüzünü inceleyen Sebastian bundan nasıl vazgeçeceğini düşünüyordu. Bugünden sonra her gün yanınında bu güzel yüzü görmek isteyecek olması işten bile değildi. Ancak biliyordu ki Annie Amerika'ya gelmeyecekti. Zaten kendisi dememiş miydi bu günün onların ilk ve tek günü olduğunu?

Aynı şekilde kendisi de Fransa'ya taşınamazdı. İşi, arkadaşları ve kariyeri Amerika'daydı. Orayı bırakıp buraya taşınmaya kesinlikle hazır değildi.

Asansörün kata geldiğini belirten sesle birlikte düşüncelerinden sıyrıldı ve koridora çıktı. Annie de sessizce onu takip ediyordu. Odanın kapısına gelmeleriyle birlikte Chris'le aynı odada kaldığı gerçeği bir anda Sebastian'ın aklına geldi ve genç adam telaşla arkasındaki kadına döndü.

"Sen bir saniye burda bekleyebilir misin? İçerisi dağınık olabilir." dedi Annie'yi omuzlarından tutup koridordaki puflardan birine oturtarak. Genç kadın şaşırsa da kafasını olumlu anlamda salladı ve beklemeye başladı.

Sebastian içeri girdiğinde televizyon izlerken uyuyakalmış Chris'le karşılaştı ve Annie'yi direkt içeri getirmediği için şükretti.

Adamın yanına gidip omzundan sarsmaya başladı.

"Chris? Chris uyan dostum."

Chris irkilerek uyandı ve arkadaşının yüzüne bakarak birkaç saniyeliğine onun kim olduğunu anlamaya çalıştı. "Seb?" dedi boğuk çıkan sesiyle.

"Evet benim. Odadan çıkmak zorundasın." dedi Sebastian uzatmadan.

Adam yattığı yerden doğrularak saate baktı. "Sen neden bahsediyorsun? Uçağın kalkmasına daha beş saat var."

Sebastian adamın aptallığı karşısında eliyle yüzünü ovuşturdu ve "Yanımda biri var." dedi açıkça. "Bu odadan defolup gitmen gerekiyor."

Chris odanın otel koridoruna açılan kapısına baktı ve Annie'yi gördü. "Ah," dedi durumu yeni kavrayarak. "tamam gidiyorum."

Valizinden bir pantolon alıp üzerine geçirdi ve koridora çıktı. Genç kadın oturduğu yerden etrafına anlamaz bakışlar atıyordu. Adam ona doğru ilerleyerek içten bir şekilde gülümsedi ve elini uzattı.

"Merhaba. Chris Evans. Ve siz de-"

Annie de adamın gülümsemesine karşılık vererek ayağa kalktı ve elini sıktı. "Annie Hopkins. Size rehberlik etmek için dergiden gelmiştim ama-"

Kadının kızardığını farkeden Chris sol göğsünü tutarak bir kahkaha attı ve "Anlıyorum." dedi. Ardından onu daha fazla utandırmadan otelin barına gitmek için asansöre yöneldi.

Sebastian odadan çıktı ve Annie'nin elini tutarak onu oturduğu yerden kaldırdı. "Dağınıklıkları kaldırdım." dedi gülümseyerek. Annie de gülümsedi ve içeri girdi.

Oda çok büyük ama çok boştu. Evans ve Sebastian çekimler için bu sabah gelmişlerdi ve yarın sabah da gidiyorlardı. Yerleşmeye vakitleri bile olmamıştı.

Annie içeri girdi ve trençkotunu koltuğun üzerine bıraktı. Adam da arkasından onu inceliyordu. Kadın atkısını da çıkardıktan sonra en yakın yatağın üzerine attı kendini. Sebastian da onu taklit etti ve kızın yanına uzandı. İkisi ellerini karınlarında bağlamış gülümseyerek birbirlerine bakıyorlardı.

Bir süre öyle durduktan sonra "Yolda bu hissettiklerimin ne olduğunu düşündüm Seb." dedi Annie. "Paris'i binlerce kez gördüğüm halde seninle gezdiğimde farklı hissetmemin tek açıklaması aşk sanırım."

Sebastian güldü ve uzanıp kızı uzun uzun öptü. "Korkarım benim şu anda liseli bir ergen gibi acemi ve heyecanlı hissetmemin sebebi de aynı şey."

Annie kıkırdadı ve adamın yakalarından tutup üstüne çekti. İkisi tutkuyla öpüşürken elleri birbirlerini keşfe çıkmıştı bile. Gecenin geri kalanında ikisi de birbirlerinden başka bir şey düşünmedi.

One Night in Paris | StanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin