6.Bölüm: "Hissiyat denizi."

1.7K 91 37
                                    

Hilal, biraz tedirgin ve düşünceli bir halde yatağına uzanmış kendisini saatler önce tehdit eden Leon'u bekliyordu. Pek tabii, söylediklerinde ciddi ve kararlı olmadığını bilse de gece kapısını kilitlemeye gerek duymamış, bugün şahit olduklarının hesabını sormayı aklına koymuştu. Eva hususunda artık daha fazla müsamaha gösteremeyecekti nişanlısına. Göstermeyi de istemiyordu.Şayet Leon ile ömrünü geçirmek istiyorsa adamı yontmalı, kötü huylarından vazgeçirmeliydi. Aksi takdirde Hilal değil onunla evlenmek yan yana gelmeye bile tahammül edemezdi, biliyordu kendini. Ancak Leon'a duyduğu tutkuyu ve heyecanı da biliyordu. En az Leon kadar bedenlerinin birbirine değmesinden, ateşi hissetmekten, memnundu. Sadece bunu belli etmemeye gayret gösteriyordu. Zira Leon zaten arsızdı.

Kapı aralanarak Leon'un zayıf bedeni odaya süzülünce kalktı, doğruldu. Leon'un üzerinde her zamanki takımlarından biri vardı. Saçlarını taramış, fötr şapkasını da eksik etmemişti. Hilal, neden bu kılıkta geldiğini anlayamadı. Daha önce görmüştü geceliği ile.

"Ee, hazırlanmamışsın?" dedi Leon elleriyle üstünü işaret ederek. Hilal'in kaşları havalandı.

"Hazırlanmam mı gerekiyordu?" Leon'a doğru birkaç adım attı.

"Evet, Hilal. Dışarı bu halde çıkamazsın ya?" Küçük bir çocuğa anlatır gibi anlatması Hilal'in canını sıktı. Hilal de biliyordu dışarıya bu halde çıkamayacağını.

"Dışarı çıkacağımızdan neden haberim yok?" diye sinirle soludu. Emrivakilerden artık sıkılmıştı ve bugün Leon'un yaptıklarını da unutmuş değildi. Güzel bir takım elbise ve özenle düzelttiği saçlarını örttüğü fötr şapkayla can yakıcı da görünse bu Hilal'in kafasını karıştıramazdı, karıştırmadı.

Leon, Hilal'in yine mızmılanacağını ve geç kalmalarına sebep olacağını biliyordu. Genç kızın dolabına ilerledi. Yavaşça açtı. Koyu renk feraceden ve eşarplardan başka bir şey göremeyince canı sıkıldı. Hilal'in söylenmeleri ve şaşkın bakışları arasında mavi bir gömlek, siyah bir etek ve beyaz bir eşarpla dikildi karşısına.

"Hadi giy bunları, çok zamanımız yok. Bunu kaçırmak niyetinde değilim." Leon'dan aldığı esvapları giymek için adamın odadan çıkmasını bekledi. Ardından isteksiz ve korkuyor da olsa üzerine giyip dışarıya çıktı. Leon ile gidecekleri yer hakkında bir fikri yoktu ve evdekilerin fark edecek olması fikri korkutmuştu onu.

"Nereye gidiyoruz?" Konaktan sessiz sedasız çıkıp Leon'un ahırdan çıkarttığı atın üstüne binerken sormuştu sorusunu. Ancak genç adam cevap vermeyerek sadece gülümsedi. Hilal, Leon fena bir şey yapmazdı biliyordu ancak yine de biraz tedirgin oldu. Nereye gidiyorlardı böyle?

At yavaş yavaş Rum mahallelerinden geçip şehrin doğusundaki ormana girince Hilal'i gözleri neredeyse kapanmak üzereydi. Attan düşmemek için Leon'u sıkı sıkı sarıyor, sırtına yaslanıp kokusuyla mayışıyordu. Tam tatlı bir uykuya kendini teslim edeceği sırada at durdu ve önce Leon ardından Hilal ayaklarını toprağa bastı. Sık ağaçların arasından görebildiği ışıltılarla nutku tutuldu. Bir çocuk heyecanıyla atı ağaca bağlamaya çalışan Leon'un koluna yapıştı.

"Leon, bu çok güzel." dedi adamı çekiştirmeye başlayarak. Leon'un elinde tuttuğu torbayı yeni fark edebilmişti. İçinde ne olduğunu merak etti, torbaya uzanmak istedi ancak Leon kendini geri çekerek engel oldu.

"Biraz sabırlı olun küçük hanım." Yavaş yavaş önce ağaçların arasından çıktılar ardından bir süre daha yürüdükten sonra sahil ile buluştular. Kumlar Hilal'in eteklerine yapışırken genç kadın kıkırdamaktan alamadı kendini.

İleride kurulmuş küçük gölgeliği ve yanan gaz lambalarını görünce biraz daha sıktı Leon'un kolunu. Gördüklerinin güzelliği sanki zihnini mayıştırmıştı. Leon'un ayakkabılarını çıkarıp çıplak ayak gölgeliğin altına ilerlemesiyle Hilal de onu taklit etti. Yüksek iki ağaç dalının üzerine atılmış çarşaftan oluşan lambaların aydanlattığı küçük alana vardıklarında gördüğü kek ve şerbetle artık iyice mest oldu. Demek bağ evini bu sahildeki hazırlığın üzerini örtmek için kullanmıştı. Ne diyeceğini bilemedi. Öyle mutluydu ki aslında Leon'un sabahki patavatsızlığını bile unuttu. Ayağına değen kum tanelerini ve denizin tüm havayı esir etmiş kokusunu hissediyor, suyun altında gezinen balıkların yahut ayın oluşturduğu yakamozdan alamıyordu gözlerini. Uzun zamandır İzmir'de yaşıyordu. Deniz hep burnunun dibinde,birkaç adım ötesinde olmuştu. Lakin şimdi anlıyordu denizi hissetmenin aslında bambaşka bir şey olduğunu.

Sevdanın KucağındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin