"Anne! Anne! Anneciğim!"
"Allah!"
Ardı arkası kesilmeyen ağlama ve bağırma seslerini duymaya başladığım an sıçrayarak uyanmam bir oldu. Ani bir hareketle yataktan kalkınca gözlerim karardı ama ağlayan çocuk sesi varken toparlanmamak imkansız olurdu. Üzerimdeki örtüyü sıyırdım ve beşiğin önüne geldim.
"Benim prensesim uyanmış mı?"
Nicole, hala ağlamaya devam ediyordu. Onu sakinleştirmek için kucağıma aldım ve omzuma yatırdım. "Günaydın prensesim. Kabus mu gördün sen? Ah, korkma. Baban burada. Geçti."
"Ba-ba." dedi heceleyerek. Biraz daha yatışmıştı.
"Haydi güzelim, ablalara bakalım. Uyandıralım." Onu kucağımdan indirdikten sonra yatak odasının kapısını araladım. Nicole, paytak adımlarla önümden yürürken ben de arkasından onu takip ediyordum.
"Anne! Anne! Anneciğim, nerdesin!"
Ortanca kızım Nina'nın sesi koridordan bile duyuluyordu. Ellerimi şakaklarımda gezdirirken çocuk odasının kapısını araladım.
"Ağlama kızım!" deyip içeri doğru adımımı atıyordum ki ayağıma bir kamyonet takıldı, sabah mahmurluğu da üzerine eklenince götümün üzeri yeri düştüm. "Allah! O ne be!" Gürültülü sesime uyanan evin son aile bireyi ise büyük kızım Kayla oldu. 3 çocuk da birden ağlamaya başladığında kafayı yiyecek durumdaydım.
Onları terk etmiş olmasına rağmen hala 'anne' diye ağlıyorlardı.
"Ağlama kızım! Gel!" Nina'yı kucağıma aldım ve sakinleşsin diye az önceki taktiğimi uyguladım. Kayla'nın başına geldiğimde ağlamasını kesti ve bana uykulu gözlerle baktı.
"Biraz daha uyuyayım anneciğim?"
"Ne annesi lan, ben senin babanım." diye sesimi yükselttim.Yaptığım her hamle ise zararıma oluyordu. Kucağımdaki Nicole yine huysuzlanmaya başladı. "Ağlama,kızım."
"Annem nerede?"
"Aşkım, güzelim. Sarı pipim, çamaşır ipim. Biz ne konuştuk seninle? Annen gelmeyecek bir daha." Yatağına çöktüm. London'ın bizi ve evi terk etmesinin üzerinden bir aya yakın bir süre geçmişti ama çocuklar yokluğunu hâlâ kabullenememişti.
"Tamam." dedi bıkkınlıkla.
"Haydi, hazırlanalım. Daha kahvaltı hazırlayacağım."
"Peki anneciğim."
"Ne annesi lan? Bu kız da erken bunamaya girdi." diye kendi kendime söylenirken kucağımdaki Nina'nın saçlarını okşadım."Ağlama anneciğim." Dilimi ısırdım. "Aman, babacığım. Benim de kafamı karıştırdınız. Sikeyim."
Çocukları banyoya soktuktan sonra üçünün de ellerini ve yüzlerini yıkadım, tuvaletlerini yaptırdım ve en son dişlerini fırçalattım.
"Kayla, Nina, kıyafetlerinizi akşamdan hazırlamıştım. Yataklarınıza oturun ve giyinmeye başlayın." Çocuk kıyafetlerini gösterdikten sonra Nicole'ün bezini değiştirmek için onu yatağa yatırdım.
"Aşkım, bebeğim, güzel kızım."
Onu gülümsetmeye çalışırken bir yandan da tıpkı London'ın yaptığı gibi kafamı aşağı yukarı sallıyordum. Genelde Nicole altına baktırmak istemezdi ama London onu gülümsetmeyi her zaman başarırdı. Onun yokluğunu hissediyordum ve bu dinmeyecek bir ağrı kadar korkunçtu. Aynı şeyi çocuklarımın yaşamasını istemiyordum.
"Çok kirletmedik değil mi altımızı?" diye sordum umut ederek. Çünkü gelen koku pek hayra alamet değildi. "Yaptık mı yoksa?" Şebeklik yaparken ise kendimden soğuyordum ama onun gülmesini sağlamıştım. Bezin bantlarını açtığımda yalandan "Öff," diye söylendim. Ellerimi burun hizama getirdim ve yalandan sallamaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
broken but golden hearts || malik
Fanfiction"sana eğer gidersen hiçbir şeyin aynı kalmayacağını söylemiştim." zm || ©lueksbarbie 4718