Bir iş boka sardığında devamının itina ile geldiğini bilirsiniz.
London'ın evi terk etmesinin ardından tamamen kayıplara karışması devamının gelmesi değildi. Kayıplara karışmasının ardından çocukların yaşıyor oldukları hayat daha doğrusu eziyet devamıydı.
Justin ve Rain'i uğurladıktan yarım saat sonra Nina okuldan dönmüştü. Tam onun yemesi için bir şeyler hazırlayacaktım ki Kayla'nın okulundan bir telefon gelmişti. Küçük kızımın bir okul kavgasına karıştığı ve bir çocuğun kolunu kırdığını duyduğumda şok olmuştum. Nedenini bilmiyordum ama nedeni ne olursa olsun Kayla karıncayı bile incitemeyecek kadar salak bir çocuktu.
Evet, zamanında kızıma kendini koruması için birkaç taktik öğretmeye çalıştım ama karşı tarafın canını yakarım düşüncesiyle bunu hiç hayata geçirmemişti.
Nicole'ün üzerine ceketini giydirirken kafamı merdivenlere çevirdim. "Nina! Tatlım! Çıkıyoruz!"
Nina, okuldan geleli bir saat olmuştu ve çocuğun karnını hala doyuramamıştım. Üstelik ablasının yediği haltlardan sonra onu tekrardan okula sürüklüyordum. Böyle zamanlarda lanet olası karım,London'dan daha çok nefret ediyordum.
Nina merdivenlerde göründüğünde suratı asıktı. Annesinin yokluğunu en ağır o yaşıyordu ve kalbim onun için fazlasıyla kırıktı. Gülümsemeye çalışıp montunu giydirdim.
"Ablanı aldıktan sonra dışarıda yemek yeriz. Anlaştık mı?"
"Ben Rain'in yaptığını yemek istiyorum." Omuz silkti. "Tıpkı annemin yaptığına benziyor."
"Tamam." Anlaşmaya varmak istiyordum. "O zaman ablanı aldıktan sonra hemen eve döneceğiz. Söz veriyorum."
Nina'nın ayakkabılarını giydirdikten sonra Nicole'ü kucağıma aldım. Üzerinde şişme mont varken daha ağır oluyordu. Nina'nın elini tutup arabaya kadar yürüdük. İkisini de çocuk koltuğuna oturttuktan sonra yerime geçip okula doğru sürmeye başladım. Çok geçmeden okula geldiğimizde çocukları alarak müdirenin odasına yürüdük.
"Merhaba, Bayan Suzzler."
Nina'yı oturması için bordo renk koltuğu gösterirken okul müdiresinin elini sıktım. Genç kadın gözlerindeki kemik gözlüğü burnuna kadar kaymasından rahatsız olmuş olacak ki gözlüğünü düzeltip oturmamı işaret etti.
"Seninle bu şekilde karşılaşmak istemezdim, Zayn."
"Aynısını düşünüyorum, Bayan Suzzler."
"Kayla ve sınıfındaki arkadaşı Joseph teneffüste kavga etmişler. Başlarında bir öğretmen de olmadığından bir süre onları fark eden olmamış."
"Kavganın sebebini öğrenebilir miyim?"
Bayan Suzzler, siyah kemik gözlerini çıkartıp katladıktan sonra masasına bıraktı. Ellerini birbirine kenetledikten sonra, Nina'ya döndü. "Tatlım, ablan yan odada. Haydi, onun yanına gidip nasıl olduğunu öğren güzelim." Nina'ya gözlerimle onay verdikten sonra yavaşça koltuktan kalktı ve paytak adımlarla odadan çıktı. Nina'nın yanında konuşmak istemediğine göre durum ciddi olmalıydı.
"Zayn, London ile sorunlarınız mı var."
"Var ama hallediyoruz." Yalan. Koca bir yalan. Çok sevgili eşimden neredeyse bir aydır en ufak bir haber bile almıyordum. Nerede ne yapıyor, bilmiyordum. Nerede kalıyor, kiminle kalıyor haberim yoktu.
"Joseph, Kayla'ya annesinin onu sevmediğini bu yüzden onu terk ettiğini söylemiş. Kayla da ona saldırmış."
Kaşlarımı çattım. Kızımın bunları duyması beni sinirlendirmişti. Evet, ne yazık ki doğru olan buydu. London, çocuklarla olan yaşantısından bıkmıştı ve bizi bu yüzden terk etmişti. Ama bunu kızlarıma ben bile söylemiyorken siktir boktan bir çocuk söyleyemezdi. Çocuğun diğer kolunu da ben kırmak istiyordum. Hatta kırık kolu ile kendisini becermesini görmek için para bile verirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
broken but golden hearts || malik
Fanfic"sana eğer gidersen hiçbir şeyin aynı kalmayacağını söylemiştim." zm || ©lueksbarbie 4718