''Nerede kaybettiğimi düşünmek istemiyorum. İçimdeki çocuğa anlatıyorum insanları, yaptıklarını. Toprak benim şehrim değil.Toprak beni dinlendirmiyor.Toprak benim masumluğum tüm masumiyetim,kimsesizliğim,unutulmuşluğum.Belki de bu yüzden günahkarım.Evrende ki tüm mavilerde yok olmak istiyorum.Bir şarkı bir şiir gibi sakladığım kederimde uyanmak,boğulmak ve can vermek istiyorum.Kimse dostum olamazdı.arkadaş kalamazdık.Burası bana ait değil..."
Sahi kaç yaşındaydı bu elinde tuttuğu cümleleri kurduğunda. Yüzünde ki o küçümser ifade yerini hüzne bırakana kadar, çizgileri harekete geçip gözlerinden belli belirsiz yaş düşene dek okudu ,okudu. Ansızın bir kabustan uyanmak istercesine salladı başını. Nefretle, hırsla sanki gözyaşlarını yok etmek istercesine elinin tersiyle sertçe itti. Kendine büyük bir öfke duyar gibi elinin arasına aldığı yüzünü sıktı. Yok etmek ve yok ettiği yerde, zamanda yok olmak istiyordu. Önce hafife aldığı dalga geçtiği, küçümsediği o küçük ellerden çıkmış bu büyük cümleler çok canını yakmıştı. İçinde anlamlandıramadığı bir boşluk oluştu. Unutulmuş sanılan bu defter nerden çıkmıştı karşısına?
Ellerini çekti yüzünden ve az önceki haline kahkahalarla gülmeye başladı. Neydi bu şimdi? Kendini aptal gibi hissediyordu. O hep güçlüydü. Sanki bir dakika önce sinir krizi geçiren o değilmiş gibi mutfağa geçip kahve koydu kendine. Mutfakta ki sandalyeye bıraktı bedenini. Gözleri kahvesinden çıkan buharlara karıştı. Bedeninde hiçbir hareket görülmezken fikri ise maratondaydı. Yerinden kalkıp o defteri yok etmek tek tek tüm kelimelerini sonsuzluğa, hiçliğe, boşluğa göndermek istedi. Sadece ona ait olan o zamanları, kayıpları, acıları, umutları, bekleyişleri silmek istedi.
Yarın tam bir yıl sürecek olan yolculuğuna çıkacaktı. Beyniyle büyük bir çelişki içerisinde olan bedeninde hiçbir kıpırtı söz konusu olmadı. Ne garip sanki evini daha önce hiç görmeyen bir çift gözden seyrediyordu. Tüm eşyaları tek tek inceledi oturduğu yerden. Uzun bir zamandı. Evini özleyeceğini şu an fark etti. Aklı çapkın bir serseri gibi fikirlerle dans ediyordu bu gece. Tabi ya defteri yokluğa fırlatacaktı, olabildiğince yavaş bitkin yerinden kalktı. Defteri eline alır almaz, düşünmeden ilk üç sayfasını çekip çıkardı olduğu yerden. Yüzünde yaşanan duygu değişimi resmedilecek kadar güzeldi. İri ela gözlerine amaçsızca fırtınalar savuruyordu içindeki küçüklüğü, çocukluğu. Hayli kararsız, titreyen ellerinde ki defteri düşer gibi masaya bıraktı.
Kendini suçlu ve yorgun hissediyordu. Sanki masumiyetine saflığına umuduna olmayan anne ve babasına duyduğu ne varsa zarar görmüştü, parçalanmıştı. O defter onun kaybolan hisleriydi. Yıllar sonra karşısına çıkmış ve onu alt üst etmişti. Hepsini bile okuyamadı oysaki cesareti yoktu. O cümleler içinde öyle bir boşluk buldu ki, o boşluğu kazdıkça kazdı ve en dibine işledi. Oraya bir şey bıraktılar, anlamı ve karşılığı olmayan. Sadece hissedilebilir anlatılamaz olan. Duygudan duyguya sürüklemeye yetecek bir şeydi bu. Onun derdi defterle değildi. Ona bu cümleleri 11 yaşında yazdıranlaraydı nefreti.
İşte o an vazgeçti parçalara bölmekten geçmişini. Düzeltmek istercesine yırttığı sayfaları yerine koydu. Alıp göğsüne bastırdı, gözlerini sımsıkı kapatırken fısıltıyla:
" Sen benim kaybolan umudum. Beklentisiz bekleyişim. Acılarıma hükmetme yöntemim. Kelimelerin kardeşliğini öğrenen tarafımsın. Sen benim güçsüzlüğüm değil en büyük gücümsün ve bundan sonra şansımsın. Benden kaçışın yok. Üzgünüm esirimsin."
Ay' ı secde ettiren yüzüne güneş ışıkları değdi. Dolgun ve biçimli dudaklarını bir tebessüm öptü. Gözlerini açtığında uzun kirpikleri arasında bahardan bir gün yaşandı. Tüm bedeni canlandı. Huzur, kokusunda savruldu. Başka bir insana dönüşür gibi derisinden kurtuldu. Onda bir hükümdarın hükmedişi vardı. Kimsesizler ülkesinin kimsesi. O yüzdendi belki de Tomris!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ OLMAYA YAKIN
RomanceMerhaba, ben eski çağ enkazı Tomris. Güneşin ellerinden tutmuş ellerinize merhaba. Okyanusun en karanlık dibinde ki en güneşli yüzeyinde unutun beni. Unutun beni tüm renklerin renksizliğin de. Nasıl olsa siyah ve beyaz hep akraba. Unutun sönmeye çal...