BEŞİNCİ KISIM...

2 0 0
                                    

TOMRİS

Yeniden insanları sevmek, onlara güvenmeye çalışmak, evrende yer bulabilmek kendine işte bu kadar zor. Sen düzelmeye çalışırsın kimse bilmez halini, kimse duymaz sesini, umurlarında değilsindir çok. İşte böyle başlar umutsuzluk denilen, gün geçtikçe tükenen, tüketen duygu. İşte böyle insanlarla öğrenirsin gerçeği. Oysaki yıllar önce yaşamıştı iliklerine dek tüm gerçeği, hissetmişti bedeninde acıyı. Yaradılış gereği mi bu kadar affetme eğilimi? Fazla saflık mı? Hissizlik mi? Artık her neyse... Bir dangalak yüzünden kendine verdiği bu şanstan olmayacaktı. Hem pisliğinde çabalayan bir ayyaşın iyiliğini düşünmek ona mı düşmüştü? İyi olmasın zaten öyle nezaket yoksunu yaratık.

Bunca geçen zaman insanların hala nefret edilesi varlıklar olduğu gerçeğini değiştirmemişti. Şu uçsuz bucaksız evrene dair en azından bir şey biliyor olmak rahatlatıcı olmalıydı ki Tomris büyük bir huzur ve dinginlik hissetti içinde. Evet, evet insanlar onu hiç şaşırtmıyordu ve şaşırtmayacaktı da bundan emindi. Ve bu emin olduğu şey onun ruhunu besliyordu adeta. İçinde insanlara dair beslediği, düşündüğü, hissettiği, büyüttüğü ne varsa haklı çıkmıştı.

Tüm evren, havası, karası, suyu, güneşi, ayı anlaşmış gibi Tomris'i dışlıyordu sanki. Göründüğü kadar masum olmayan bu mavilikler ihanet mi edecekti? Tüm huzurunu kollarına bıraktığı bu gemi, son umudu, son şansı, son yudumu olacaktı. İçinde birilerine nefret besleyecek fazladan yeri kalmadı. O yüzden o adamı hiç görmemiş olmayı sindirdi tüm bedeninde. Beynine hükmetme, acıları silme gibi yetenekler keşfetti kendinde. Kamarasına ulaştığında hissettiği tek şey büyük bir sakinlik oldu. Elini çektiğinde burnundaki kanın azaldığını gördü. Kanama durmak üzereydi. Adam vücudunda ki kanı çekmişti hiç değilse bir işe yaradı. Her şeyi bırakıp yarın ki ilk iş gününe bedenini hazırlamak istedi. Sabah 8:00 de dümenin başında olmalıydı. Odanın içinde bulunan küçücük ama şirin tuvaletine girip aynada burnunu kontrol etti. Oldukça kan kaybetmiş olmalıydı. Bedeninde hiç hal kalmadığını fark etti. Neyse ki kan nihayet durmayı başarmıştı. Odanın ortasında cinayet işlenmiş cesedi de denize atmış gibi görünen bu manzarayı değiştirmek için bir an önce işe koyulması gerekti.

Neyse ki bunca zaman her işini tek başına halletmiş biri için çok zaman alacak hale dönüşmedi. Tertemiz olmuş zemine tebessümle bakarken üzerinde ki tişörtün kanlar içinde olduğunu fark etti. Temizlenmek ne vakit almıştı bu gece. Kendini o kadar yorgun hissediyordu ki bir an önce yatağa geçmek istedi. Dolaba bile yerleştirmeye vakit bulamadığı, ayağına takılıp tüm gecesini berbat eden, burnunu kıran çantasını buldu gözleri. İçinden zorla bulup çıkardığı gecelik takımını hızla giydi üzerine. Kanla boyanmış tişörtünü çöpe fırlattı bir an önce kurtulmak istercesine. Yatağa bıraktı bedenini ve o eşsiz huzuru hissetti yeniden. Üşümüştü. Isınıp bir an önce uykuya bırakmak istedi kendini. Yorgana sıkı sıkı sarılırken aklında ki düşünceleri kovaladı.

Gözlerini araladı karanlık odasına. Penceresi olmayan bir yere güneş doğmasını bekleyemezdi. Saat kaçtı. Yine geç kalmış olmasa iyi olurdu yoksa o aksi süvari geminin kıçın da sallandırırdı Tomris'i. Büyük bir korkuyla sıcacık yatağından attı kendini. Masanın üzerinde ki telefonun açma kapama tuşuna bastı. Ekranı sabahın körü olan sayılardan oluşuyordu. Saatin 5 olmasına rağmen kendini dinlenmiş ve uykusunu almış görmek şaşırttı. Bedeninde sıcacık bir hatıra bırakan yatağına doğru koştu. Havaların bu kadar soğumuş olması onun yatakla vedalaşmasını geciktiriyordu. Neyse ki vaktinin var olmasını bilmek büyük bir rahatlama veriyordu.

Işıksız odasında sessizliği midesinden gelen gurultular bozdu. En son ne zaman yemek yemişti? Açlık duygusunu unutmuş olmanın farkında lığını sağlayan midesine teşekkür etti. Çıkmak istemediği sıcacık yatağında son kez küçük bir kız çocuğu gibi gerindi, mırıltılar çıkararak sarıldı yorganına canından birine sarılırcasına. Oysaki Tomris canından kanından birini hiç tanımamıştı. İçinde ki huzurun her an kaybolan, her an yerini başka duygulara devreden bir düşman olmasından nefret ediyordu. Yorganın dışında ki soğuk havayla karşılaşacak olmanın hiçbir önemi kalmamıştı şimdi. Gemi karanın izlerini çoktan silmiş ilerlerken Tomris içindeki yalnızlık duygusunu emzirdi.

Beyazlara bürünmüş bedenine son kez bakarken aynada şapkasını hızla başına geçirdi isteksizce. Saat 08:00 olmak üzereydi, dümene doğru adımlarını hızlandırırken. Dümende çoktan işinin başında olan Mehmet kaptanla selamlaştı. Evrendeki tüm enerjiyi bu adam mı sömürüyordu? Hiçbir sebep yokken diğer insanlardan daha mutlu olan, yüzünde taşıdığı üzerinde bulundukları denizi kıskandıran maviliklere baktı. Gözlerinde güneşi taşıyan bu adama ilk tanıştıklarında hiç bu kadar dikkatli bakmadığını fark etti. Ciğerlerinde, midesinde artık hangi organında ise bu mutluluk hormonu, gözlerinden dışarı çıkıp atmosfere yayılıyordu sanki. Mehmet'in yanında dururken düşündü Tomris. Hayat o kadar güzel miydi yoksa hayat bazılarına mı bu kadar güzeldi? Hayat denen şey gerçeğin ve hayallerin parçalarını tüm yüzeyine savurup, onu tamamlamanı ve bütünü görmeni isterken bu yolda can vermeni bekler. Bazıları şanslıdır çünkü onun bölgesine hep aynı hizadan parçalar düşer yada parçalar çoktan birleştirilmiştir. Bazıları şanssızdır çünkü bölgesine düşen en alakasız parçaları bütün haline getirme gayesi ile umutlandırılır. Bazılarının tabloları çoğalırken bazılarının umutları yiter. İşte bu adamın gözlerinde parlayan mutluluğun, huzurun zerresini diledi o an. Gözlerini gözlerine kilitlemiş bakarken aslında ne kadar yanlış anlaşıldığını anlayamadı. Ta ki kıkırdama sesleriyle kendine gelene dek. Köşede durup Tomris'i izleyip gülen iki şapşal gemiciye Mehmet hadlerini bildirene kadar da Tomris kendine gelemedi. Yüzündeki ateşi buz tutmuş parmak uçlarıyla hafifletmeye çalıştı. Dışarıdan nasıl göründüğü ile durumun simülasyonlara başlarken ellerini yüzünden çekme ihtiyacını hissetti. Mehmet kaptan hiçbir şey olmamış gibi gözlerini ufka dikmiş işiyle ilgili görünüyordu. Yandan profilini incelerken kendisine içinden küfretti. Kaşlarını çatarak ne ima ediyordu bu adam şimdi? İçinde bulunduğu durumu kabul etmek istemedi, bir anda hiçleştirilmiş yoklaştırılmak olmak Mehmet'inde diğerlerinden farklı düşünmediği gerçeğini ortaya koyuyordu. Neden hep yanlış anlaşılan kişi olmuştu Tomris? Şu uçsuz bucaksız sulara atsa bedenini arınır mıydı, yıkanır mıydı bu sabah? Kendini silkeleyip mesai arkadaşıyla aynı duruşu taklit etti. Sonra gördüğü manzaraya kendini daha önce teslim etmemenin verdiği pişmanlık ile bedenindeki her zerre de hüküm sürmesine izin verdi maviliklerin. Baktıkça derinlerde boğuldu ve kulağında ezgiler duyuldu. 

MAVİ OLMAYA YAKINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin