Umut Penceresinden-Kış Üçgeni_Bölüm 1:
12 Aralık 2032, Pazar, Chihiro
_Chihiro!..
_Hım…
_Chihiro! Bugün Kaoru ile buluşman yok muydu senin?
_Ne..?
_Ah…
_Ah!
_Neden daha önce uyandırmadın ki?!
_Seni neredeyse 10 defa uyandırdım.
_İnsafsız gıcık şey…
Merhaba! Ben Yoshioka Chihiro. 16 yaşındayım. Lise birinci sınıf öğrencisiyim. Abimle yaşıyorum. Annem ve babam ben çok küçükken bir kazada ölmüşler. Onları hatırlayamıyorum bile. Bu yüzden aile olarak sadece abim ve ben varız.
Bugün günlerden 12 Aralık 2032. İnsanlık 2020’den beri arttırılmış gerçeklik ve ileri düzey teknoloji sayesinde gelişmiş hizmetler alabiliyor. Bir yerlere gitmek için sanal görüntülerimizi kullanabiliyoruz, evimizden hiç çıkmadan istediğimiz şeyleri yapabiliyoruz. Ne istersek. Buna rağmen: İnsanların ruh sağlığının eskisinden daha iyi olduğunu söyleyemeyiz gerçi.
Bense böyle bir zamanda bu teknolojiyle beraber:
Okulun sınavlarını atlatmaya çalışıyorum… Tipik bir öğrenciyim işte. Ne bekliyorum ki kendimden...
Çok eğlenceli bir yaşamım olduğunu söyleyemem. Abim orduda görev yaptığı için sabah ve akşam yemekleri haricinde pek konuşmayız. Zaten beraber yediğimiz akşam yemekleri parmakla sayılır. Abimle ya da başka bir kişiyle de çok önemli hatıralarım yok. Sadece, hiç unutamadığım bir hatıram var;
Bu ben 6 yaşındayken olmuştu. Tanegashima’ya NASA’dan bazı araştırmacılar gelmiş ve bir mekiği incelemeye başlamışlardı. Haberlerde görmüştüm. Sanırım sergi benzeri bir şeydi. Abimin anlattığına göre o zaman oraya annem ve babamla gitmişiz ama ben hatırlamıyorum. "Hatırlayamıyorum" desek daha iyi olur.
İzlemekten sıkılmış ve binadan çıkıp sahile gitmiştim. Sessizdi. Sadece rüzgarın ve denizin sesi vardı. Huzur bulmuştum. Her ne kadar gökyüzünün sevsem de, o mekik beni ürkütmüştü. yanına yaklaşmak istemeyince de kendimi sahilde bulmuştum tabii. Öyle bir yerin sahile kıyısının olması tesadüf değildi.
Benden çok uzakta biri olduğunu görmüş ve durmuştum ama o bana doğru gelmeye başlamıştı. Benim boylarımda biri olduğunu görünce ben de ona yaklaşmaya başladım.
_Adın ne?
_Chihiro.
Sessizlik olmuştu. Korkmuştum. Yabancı birine benziyordu. Sarı saçlar... neredeyse renksiz denecek kadar sarı saçları vardı. Belki de bu yüzden ürkmüştüm. Sonunda adını sorabilmiştim.
_Senin adın ne?
_Assel.
_Nereden geliyorsun?
_Bilmiyorum. Sen?
Uzak da olsa görünen mekiği işaret etmiştim.
_O mekiği incelemek için buraya gelmişiz. Ben burada yaşıyorum.
Assel mekiğe boş gözlerle bakıyordu. Daha sonra bana döndü.
_O mekik bugün kalkacak ama.
_Ne? Kalkmayacak. Onu inceleyecekler. Biz de sergi için buraya geldik.
_Kalkacak.
_Ne?
Bir süre onunla beraber öylece durduk. Sonra o kıyı boyunca yürümeye başladı. Arkasından hafif adımlarla onu izledim. Gürültüyü duyana kadar.
Gerçekten mekik kalkıyordu. Ben panik olmuştum. Ne oluyordu? Ben buraya seyretmek için geldiğimiz sanıyordum. O an, Assel bana döndü.
_Kolundaki ne?
_Bunu bana abim verdi.
_Bende de bir tane var. Bana babam bugün verdi. Değişelim mi?
Hiç düşünmeden bileklikleri değiştirmiştik. Neden değştirmiştik? Bu bileklikler bize aitti ve birbirini yeni tanıyan iki çocuk için hiçbir şey ifade etmiyordu. Ama düşünmemiştim o an... İçimden gelmişti sanki... Hissetmiştim sanki... Bir gün tekrar değişeceğimizi o bileklikleri...
_Senin ailen nerede?
_Babam o mekikle gidiyor. Annem yok, öldü. Yalnızım.
_Korkmuyor musun?
Neden böyle sormuştum ki? Asıl sorulması gereken belki de neden o mekikte insanların gittiğiydi. Belki her şey çok farklı olurdu.
_Hayır. Korkmam için bir sebep yok. Babam ölecek. Bunu hissediyorum. Ama ölümden korkmak için bir sebep yok.
Ölümü bu kadar kolay dile getiren başka bir kişi o ana kadar hiç görmemiştim. Babasının öleceğini nereden biliyordu? Bir çocuk neden ölümü düşünüyordu? Neden bakışlarında hayat yoktu?
Değiştirdiğimiz bilekliklere bakmıştım. İkimizin de bilekliklerinde adımız yazıyordu. Ben bilekliğimin içine doğum tarihimi de yazmıştım. Doğum günümde verilmişti çünkü.
Bir süre orada öylece oturduğumuzu hatırlıyorum. Daha sonra abim yanıma gelmişti, gözü yaşlıydı. Ona ne olduğunu sorduğumda anne ve babamızın artık olmadığını söylemişti.. Ama ben hiçbir şey anlamamıştım. Ne zaman olmuştu bu? Neden? "Olmamak" demekle neyi kastetmişti?
O gün benim doğum günümdü. Abimin söylediğine göre öyleydi. Ama bunu kimsey söylememem gerektiği için doğum günümü hep 13 Aralık'ta kutlardık.
O günden beri Assel’i bir daha görmedim.
Ortaokula geldiğimde, 17 Aralık 2022'de kalkan mekiğe ne olduğunu araştırmıştım ama herhangi bir kaza haberi bulamamıştım. Abime bu konuyu sorduğumda ağzını bıçak açmazdı, hâlâ da öyle. Ebeveynlerimizin gerçekten öldüğünü bile bilmiyorduk, onlara ne olduğunu bilmiyorduk ve sonunda bir daha bu konu hakkında konuşmamaya karar verdik. Zaten bilmenin bir imkânı yok artık. Nasıl olsun ki? Nereye baksam ya bir yasakla karşılaşıyorum ya da abimden azar işitiyorum. Ulaşamıyorum. Geçmiş beni itiyor. Sanki, gelecekte daha önemli şeyler olacak der gibi. Sanki her şeyi biliyor da, beni bu anlaşılmaz olaylar zincirinden dışlıyor gibi. Ama neden?
Ben bilekliğin dışlanmış halkasıyım. Çözülemeyen bir düğümün ucundayım... Yaşadığımız dünyanın gökyüzünde bir sis var. Görülemiyor, hissedilemiyor. Ben de bu sis içinde kaybolan bir su damlasıyım. Hayatımın grisinde kaybediyorum kendimi.
Ne zaman ailemi ya da hayatımı düşünsem, aklıma renklere benzetmek geliyor olayları. Halbuki ben sadece sesleri renklere benzetirim. Demek ki hayatım da sese benziyor. Ama bu bir melodi mi? Nasıl bir melodi? Yıldızların melodisi gibi mi? Güneş'in melodisi mi? Ay'ın mı? Hayır. Benim melodim bu. Peki benim melodimin rengi gri mi? Hayat benim için gri mi gerçekten? Grinin anlamı nedir ki?
O zamandan beri Assel’in bana dediği her şeyi unutmaya çalışıyorum ama bu mümkün değil. Ailem o mekiğin içinde miydi? Şu an yaşıyorlar mı? Neredeler? Ben o gün neden Assel ile tanıştım? Neden bileklikleri değiştirdik? Neden artık Assel yok? Nerede? Bu düşüncelere daldığımda Assel'den nefret ediyorum. Her şeyin sorumlusu oymuş gibi...
Yine de bazen, Assel’i görmek istediğimi düşünüyorum. Yüzünü bile hatırlamıyorum ama öyle bile olsa, eğer bir gün onunla karşılaşırsam, o kişinin Assel olduğunu kesinlikle bileceğim. Bilmekten öte, hissedeceğim.
Assel’in bilekliğini halen takıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Through The Window of Hope - Kibou no Madobe - Umut Penceresinden
Science FictionDİKKAT! Bu hikâyenin, Wattpad'de sadece tanıtım ve ilk bölümü yayınlanacaktır. Orijinal bir senaryo olarak yazarı bütün telif haklarını saklı tutar. Senaryonun devamı daha sonra verilecek linkte yayınlanacaktır. İnsanlık, yüzyıllar boyunca teknoloji...