Dokuzuncu Çiçek

60 13 37
                                    

Yorucu bir okul gününün ardından yorgun ve gevşek adımlarla eve doğru yürüyordu uzun olan. Baekhyun'dan özür dileme planları yapıyordu sabahtan beri ama bu sefer yaptığı çok düşüncesiz ve saçmaydı. Eve yaklaştıkça kapısının üstüne bantla zorla tutturulmuş siyah bir zarf dikkatini çekti. Merak ettiği için adımlarını hızlandırıp kapının önüne vardı. Üstünde beyaz bir kalemle özen gösterilerek  'Ruhumun Sahibine' yazılmıştı. Kimden geldiğini iyice merak ederken cebindeki anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. Çantasını kapının hemen yanındaki dolabın üstüne koyarken içeri girip üstünü değişmeden kanepeye yerleşti. 

''Sevgili(m) Park Chanyeol'e''

Önceden normal bir şekilde okuduğu mektubu daha sonradan şok ve dehşet içerisinde okumaya devam ediyordu. Alnından akan terlerle beraber nefesinin sıkıştığını hissediyordu. Hemen ayağa fırlayıp daha demin girdiği kapıdan çıktı.

Çıktığı anda da olduğu yerde kalmıştı.

Nereye gidecekti?

Tekrar mektubu açtı ve yutkunarak bir ipucu bulmaya çalıştı. Kalbi yerinden çıkacak gibi oluyordu ve ağzı kurumaya başlamıştı.

Deniz demişti değil mi?

Hemen mektubu cebine koyup var gücüyle koşmaya başladı. Yoldan geçen insanlara çarpsa bile pes etmiyordu.

Hala rüzgar çıkmamıştı, o yüzden bir sorun yoktu.

Yoksa Polyanna oyunu falan mı  oynuyoruz?

Ne kadar hızlı olsa da, içinde tek bir cümle yankılanıyordu.

"Katilsin sen."

Başını şiddetle salladı. Olamaz. Baekhyun ölemezdi.

Uçurumun hemen altındaki deniz görünmeye başlamıştı bile.

Ayakları yanıp bacakları durması için sinyaller verirken tam uçurumun kenarına bırakıverdi kendini. Aşağıya eğdi titreyen bedenini. Sanki bir şey görebilecekmiş gibi. Düşecek gibi olsa da umrunda değildi. Şok içerisinde  fısıldadı koca sonsuz denize.

"Baekhyun.."

Daha sonra ise öncekine hiç benzemeyen bir haykırış bıraktı denizin sert dalgalarına karşı.

"Baekhyun!"

Göz yaşlarına doğru içini ürpertecek bir rüzgar esti.

"Hayır, hayır, hayır!"

Elleriyle rüzgârı tutmaya çalıştı imkansız olduğunu bilse de.

Bağıra bağıra ağlarken yüzüne doğru esen rüzgara büyük bir kucak açtı.

"Ben... özür dilerim Baek!"

Ellerini yere vurarak bağırdı.

"S-Söylediklerimde c-ciddi değildim her zamanki gibi ba-barışırız diye düşünmüştüm!"

Hıçkırıklarının arasında ona bakan insanlara aldırmadan ağlamaya devam etti.

"Pislik herifin tekiyim.. Neden öyle dedim ki?"

Mektubu çıkarıp tekrar baktı sevdiğinin yazdığı satırlara. Daha sonra tekrar bağırdı rüzgara karşı.

"Fotoğrafa inandım ama sana onları söylememin nedeni senden nefret etmem değildi Baek.. son zamanlarda sana karşı kabul edemeyeceğim şeyler besliyordum. Bununla beraber başkalarıyla yattığını düşündüm ve büyük bir sinir belirdi içimde..."

Bağırarak söylediği için boğazı iyice kurusa da umursamıyordu şuan. Koluyla göz yaşlarını silerken tekrar bağırdı.

"Lanet olsun, Baek. Seni seviyorum!"

Chanyeol gözlerinden süzülen yaşları artık durduramıyordu. Sanki her zaman aynı noktaya gelen bir spiralin içerisine sıkışıp kalmıştı. Boğuluyordu. Elindeki mektubu kalbine bastırıp sesi çıkabildiği kadar bağırdı. Gırtlağı yırtılacak gibi olsa da, insanlar ona delirmiş gibi baksa da kimin umrundaydı ki artık?

Tek umrunda olan şey de sonsuzluğa karışıp gitmişti. Gene kaybetmişti. Hiçbir şeye sahip olmadığını düşündüğü zamanları hatırladı.

''Meğerse o zamanlar her şeye sahipmişim.'' diye düşündü.

Şuan ise cidden hiçbir şeyi yoktu.

Etrafına baktı, buğulu gözlerinden dolayı hiçbir şey göremiyordu. Soğuktan duyma kabiliyetini de kaybetmişti. Fakat hala hissediyordu. Kalbi çalışmaya inatla devam ediyordu ve bu onu sonu olmayan bir yola doğru itiyordu.

Park Chanyeol, son görüşmelerinde ağzına geleni söylediği Byun Baekhyun'u şimdiden deli gibi özlüyordu.

Hana °Chanbaek°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin