On dokuzuncu yüzyıl, düzgün bir yaşam için paranın şart olduğu o günler. Sosyalleşmeli, cemiyete girmeli, yüksek statüde biri ile evlenmeli ve daha nicesi. Bunun dışında başka bir yol daha var, çok kesin olmasa da, kendinizi çevreye tanıtın: Bir şeyler icat edin ya da okulunuzu birincilikle bitirin, zengin bir realistten burs alın. Bütün bunlar göz önüne alındığında da, ya mecliste ya da üniversitede bir iş bulursunuz.
Akıl ve para, bu ikisi olmadan yaşamanız pek de mümkün gözükmüyor. Üstelik birde kadınsanız bunların hiçbiri sizin için geçerli koşullar değildir,
Böyle bir zamanda, kimsenin hatırlamadığı bir günde, sabah yağan kısa yağmurdan sonra güneşin çıktığı o kısacık zamanda, şehrin ara sokağı bile denemeyecek bir kesimden geçerek, üst kesim sokaklara ayak basan genç, kimseyi aldırmadan koşuyordu. Koşmaktan nefesi kesilmiş, terden anlına yapışmış saçları, ince ve kıvrak hareketleriyle çevredekileri tanrının onu özenerek yarattığını düşündüren bir hali vardı. Çevresinde onu görenler onun bu telaşlı ve dağınık haline aldırmadan ne kadar genç ve güzel olduğu ile ilgileniyordu. Nazik ve akıllıydı, köylüler onun bu sıcakkanlılığını seviyor ve bir şeye ihtiyacı olduğunda karşılıksız yerine getiriyorlardı. Genç kızlar için beyaz atlı prenslerinin hayat bulmuş haliydi. Daha olgun kadınlar ise, katıldığı ortamda ondan başka erkek görmez olmuştu. Her yaştaki kadın için ideal eşti.
'Lord George'u gördünüz mü?' 'Lord George nerede kaldı acaba' herkesin dilindeydi. Elbette bunu kazanması çok da kolay olmamıştı. Öncelikle kimse onun hakkında bir şey bilmiyordu, ne aile ne evi hatta soyadı bile gizliydi, kimi çok zengin bir aileden geldiğini, kimi çok fakir ama çok akıllı olduğunu, bazıları ise zengin bir kont un gayrimeşru çocuğu olduğu hakkındaki dedikodulardan bahsediyordu. Bunlar da yanlış sayılmazdı ama bazı yerler doğru değildi, bunu öğrenmeleri için ise çok da uzun olmayan bir süre beklemeleri gerekiyordu.
~~1. bölümü en kısa sürede yazmayı planlıyorum, okuduğunuz için teşekkür ederim~~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kılıç ve Zambak
Roman d'amourBu aslında on dokuzuncu yüzyılın başlarında İngiltere'de parasına veya aklına güvenen bir oda dolusu adamın, bir araya gelip konuşmaktan başka birşey yapmadığı bir saatte, kürsüye çıkıp herkesin dikkatini çekmeye çalışan bir adamın öyküsü olabilirdi...