Yıldızlar üstümüze yağsa ne olur? Mutlu mu oluruz? Eminim olmayız. Birisini uzaktan seversek her şey mükemmel görünebilir. Ama sevdiğimiz kişiye gitmeyip onun gelmesini beklersek işler biraz zor. Biz yıldızlara uzaktan bakarız. Onların parlaklığı içimizi ısıtır. Ne kadar mükemmel olduklarını düşünürüz. Biz gökyüzüne bakmazsak, sevdiğimiz o yıldızları göremeyiz. Onlar bize gelmeyi denerse ne olur? Düştüğü yere zarar verir. Işığı söner. Bir anlamı kalmaz. Onun yeri gökyüzüdür, ama onu yerinde alıkoyarsan işi bozmuş olursun. O gelemiyorsa sen ona git. Büyüyü bozma. Işığını söndürme.
Sehyoon düşecek gibi olduğu yerde gözlerini açtı. Üstünde el ve kol parçalarının olduğu görüntüye baktı. Sonra da onların sahibine. Yine mükemmel görünen bir Byeong. Onu uyandırmak istemeden kalkmayı denedi. Ama fazlaca sarsılmıştı. Byeongkwan uyandırılması en zor olan kişiydi. Sarsıldığında küçük bir mırıldandı fakat uyanmadı. Sehyoon küçük bir oh çekti. Uyumasını istiyordu çünkü zaten yeterince yoruluyordu. Kwan'ın saçlarını okşadı. İpek gibi, kahverengi, yanları hafif kazılı ve gözlerinin önüne düşen kâküllü saçları mükemmeldi. Yumuşacıktı. Her zaman onun saçlarına dokunmayı severdi. Çilek kokulu bebek şampuanı. Byeongkwan bunu çok seviyordu ve her alışverişte Byeongkwan'dan önce Sehyoon sepete atardı. Onun sevdiği şeyleri bilmek kendince çok hoşuna gidiyordu. Mükemmel anı bırakıp kalkması gerekti. Lavoboya gidip yüzüne su çarptı. Her zamanki gibi kendisine çeki düzen verdi. Ve işlerini bitirip mutfağa yöneldi. Mutfakta her cumartesi olduğu gibi Jun ve Donghun vardı. Ama bu sefer aralarında ayrı bir mutluluk, ayrı bir hava vardı. Sürekli gülümsüyorlardı.
Jun: Oo, bakıyorum da baş melek uyanmış.
Sehyoon: Baş melek? Ne diyorsun Jun.
Donghun ile Jun yine gülmeye başladı.
Sehyoon: Sana da günaydın Donghun. Ne gülüyorsunuz siz ha?
Donghun: Geceniz nasıl geçti?
Jun: Donghunnn, seni dürterim bak.
Sehyoon: Hm, demek haberiniz var, evet güzeldi.
Arkadan bir ses geldi.
Byeongkwan: Tabi güzeldi, ne sandın.
Sehyoon belli etmemeye çalışarak gülümsedi. Byeong Sehyoon'un sırtına atladı. Yanağından öptü. Bunları gören Donghun ve Jun kıs kıs gülmeye devam ediyordu. Kadro tamam mıydı? Hayır, uykucu ayıcık Chan eksikti. 4 kişi sofrayı kurup her şeyi tamamlayana dek ortada yoktu. Cumartesi günleri pislik yapıp böyle yapıyordu. Her şeyi abilerine bırakır, ne zaman her şey hazır olursa, o zaman kalkar, sofraya bir kraliçe gibi egosuyla bir gelirdi. Üyelerin Chan'a cumartesi günündeki sözü;
Egona da bir tabak getirelim mi?, olurdu.
Hep bir ağızdan söyleyip Chan'ı içten içe sinir ederlerdi ama Chan kendini hiç bozuntuya vermez, kraliçeler gibi devam ederdi cumartesi gününe. Yine aynısı olacaktı ve sofraya oturup beklemeye başladılar.
Jun: Hah, geliyor paşa hazretleri.
Chan: Güüüünnnaaayyydııın mükemmel abilerimm♡
Donghun: Yine sevgi doluyuz bebiş~
Chan: Yaaa yaa, öyledir.
Sehyoon ve Byeong birbirine bakmaktan sadece günaydın diyebilmişlerdi. Kahvaltı ederken her an birbirlerine bakıyorlar, göz göze geliyorlar, sonra da sanki yanlışlıkla bakıyormuş gibi kafa çevirip gülümsüyorlardı. Yine uzun bir gün olacaktı ve günün başlangıcı tam da bu aileden beklenecek gibi eğlenceli,pozitif ve neşe doluydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love again, love holic|| Wowkwan,Wowson
Teen Fiction"...Byeongkwan, seni seviyorum."