Kantine doğru hızlı adımlarla ilerlerken benliğimin bir kısmı her zaman ki gibi peşimden gelmesi için ilahi güçlere yalvarıyor, bölünmüş diğer bir kısmım geldiğinde yüzüne bakamama korkusuyla kendini salıveriyordu. Yine arkamdan gelmesini dileyen köşem ağır bastığında kulaklarım onun ayak sesleriyle uğuldadı. Ardından omzumun üzerine attığı elini hissettim. Her zaman ki gibi yanımda yürümek yerine beni döndürdüğünde sempatik ifadesini yitirmiş ciddi ve bir şeylerin ters gittiğini bağıran yüz ifadesiyle karşılaştım. Elinden geçen sıcaklık omzumda derin bir yaraymışcasına sızladı.
“Bana neden böyle davranıyorsun?” ona anlamayan gözlerle baktım. Elini çekmek yerine baskısını arttırarak geriye doğru beni yanında sürükledi. Koridordaki bazı kızlar dikkatle bizi izlerken diğer bir kısım utançla gözünü kaçırıyordu. Bu kadar gözde bir çocuğun benimle takılması işten bile değilken her gün aynı sahne neredeyse tekrarlanıyordu. Ulaş yüzünden hayran kız kulübü bana çullanıyor ve dedikoduları terslemek sadece bana kalıyordu. O buydu. Kimseye hesap vermek zorunda değildi. Ama ben onun arkasından enkaz parçalarını toplamak ve bazılarının zihnindeki o soruları cevapla yükümlüydüm. Bunu hiçbir zaman ezilmeyen o ufak kısım kınarken doğama aykırı olmayan ben, uysal karşı çıkışlarımla doğrulamakta zorunluydum.
“Sorun ne Ulaş?”
Alt sınıfların tek başlarına kullandıkları sınıfa girdiğimizde birkaç çanta harici hiçbir şey yoktu. Duvara dayanarak bakışlarının ağırlığıyla beni ezdi.
“ Sana neden böyle davrandığını sordum?”
“Nasıl davranıyormuşum?” Aslında ikimizde neden bahsettiğimizi biliyorduk. O her şeyin farkındaydı. En az benim kadar. Duvardan ayrılarak karşıma dikildiğinde bedenim onun varlığıyla gerildi ve bir adım geri çekildim. Yüzü bir kez daha değişirken bir adım daha yaklaştı.
“Benden neden kaçtığını anlamıyorum? Okulda ki herkesle iyi anlaşırken senle?” Elleriyle saçlarını karıştırdı ve sevdiğim o şampuan kokusu yeniden burnuma doldu. “ Neden senle anlaşamıyoruz? Ben sadece arkadaş olmaya çalışıyorum ama sen zoru oynuyorsun.” Gözlerimi büyüttüm ve hemen karşı atağa geçtim. “ Zoru oynamıyorum!” Bana inanmadığını gösteren ‘tabi,tabi’ bakışlarından fırlattı.
“Ben sadece…” Ne diyeceğimi bilemediğimde öylece kaldım. “Evet, zoru oynuyorsun. Söylesene beni takmadığını gösterdiğinde daha mı popüler olacağını sanıyorsun?” sözlerindeki kızgınlık dalga misali yüzüme çarptığında kırılmış olduğunu hissettim ve aynı zamanda bende bin bir küçük zerreciğe ayrıldım. Acı içimi kemirirken bir adım daha gerilemekten kendimi alamadım.
“Sen bunu nasıl düşünürsün!” Gözleri iri iri açıldı. “Beni yanlış anlam-“ dediğinde sözünü yine kestim. “Sen sadece diğer kızlar gibi sana değer verdiğimi düşünmekten başka hiçbir şey yapmıyorsun. Beni anlamayı değil de kendi egonu tatmin etmek için uğraşıyorsun.” Ağzımdan çıkanı kulaklarım duymuyordu. Yüzüne bakamadığım, teorik olarak utandığım çocuğa dilime ne gelirse saydırıyordum. Bu ben miydim? Gözleri gözlerime değdiğinde yüzeysel olarak kurduğum cümleleri düşünmeye çalıştım. Beynimin kurduğu hayaller onu bir süper kahraman gibi gözlerimin önüne getirdiğinde bu büyü hiçbir zaman bitmesin diye dua ederken şimdi karşısına geçmiş ona meydan okuyordum. Sanırım hayaller bazen boşa çıkabiliyor. İki ayağını tam kurtarmışken seni bir tekme ile tökezlettiğinde eğer etrafta tutunabileceğin kişiler varsa şanslısındır. Ama eğer yalnızsan sen ölüme çoktan terk edilmişsin demektir. İçinde bulunduğum durum tam olarak bunu yansıtıyordu. Hayaller ve gerçekler arasındaki o ince çizgide gidip gelmek dünyanın adaletli bir yer olmadığını kanıtlıyordu. Peki şimdi ne yapacaktım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEĞİŞKEN!
Fiksi RemajaTüm duygular bir anda değişince kararlarda değişir mi? başka bir bedene sahip olana dek bunu sürdürecek olsanız bile.